7 soruda Harf İnkılabı

Bundan 91 yıl önce Türkiye güz mevsimine Arap elifbası yasağıyla girdi, çıkan bir kanunla Arap elifbası kaldırıldı, Latin alfabesine dayanan alfabe “yeni Türk harfleri” olarak kabul edildi. Normal şartlarda eğer ilki “Arap elifbası” idiyse ikincisinin de “Latin alfabesi” olarak adlandırılması gerekmez miydi? Bu alfabenin neresinin “Türk” olduğunun bugüne kadar makul bir izahı bulunabilmiş değildir.

Cumhuriyet inkılapları içerisinde en keskini ve radikali, günlük hayat üzerinde uzun vadede en etkili olanı ve “yeni” zihniyet ve “yeni hafıza”nın inşası için son derece kullanışlı bir araç olduğu halde bu büyük kopuş hamlesi üzerinde yeterince durulmadı, durulmayı bırakın mevcut “İnkılapları koruma kanunu” yüzünden tartışılamadı bile. Avram Galanti, Mustafa Şekip Tunç, Kâzım Karabekir ve Fuat Köprülü gibi başlangıçta itiraza kalkan birkaç kişi de kısa bir sürede ya susturuldular veya ayar verilerek muma çevrildiler.

Cemil Meriç’in dediği gibi 3 Kasım 1928’den itibaren kütüphanelerimiz birer “tuğla yığını”na dönecek, 900 yıllık bir kültürel birikimin üzerinden adeta buldozerler geçirilecekti. Bir gün önce âlim olanlar ertesi gün ilkokula yeni başlayan birer öğrenci haline gelecek, hatta Latin harflerini kazara önceden öğrenmiş öğrenciler, okullarda “hocalarının hocaları” olacaklar, onları ders vereceklerdi!

Bu köklü değişimden etkilenmeyen ‘mutlu azınlık’ ise ilginçtir, yabancı okullardan mezun olanlardı. Onlar yarışa bir adım önde başlayacak ve elbette yeni oluşturulan ve zemini eski zararlılardan ‘temizlenen’(!) bürokrasinin çekirdeğini oluşturacaklardı.

Harf İnkılabı birçok açıdan ‘benzersiz’ bir karardı. Ancak uzun bir süre konuşulamadı, tartışılamadı, bazı gerçekler tek yanlı olarak tahrif edildi. İnkılabın 50. yılında Türk Tarih Kurumu tarafından düzenlenen bir sempozyumda kürsüye çıkan Ekrem Üçyiğit adlı tarih öğretmeni ‘Osmanlıcayı bazı çocuklarımıza olsun öğretmemiz gerekir’ deyince bir yuhalanmadığı kalmıştı.

Alfabe değişiklikleri esasen Eksen Çağ’da, yani milletlerin erken dönemleri dediğimiz ve henüz yazılı kültüre geçilmediği zamanlarda yapılmıştır. Eski Türkler Göktürk ve Uygur alfabelerini Soğdlardan, Aramilerden vs. alıp geliştirmişler, fakat farklı coğrafyalarda oraya mahsus mahalli bir alfabeyi benimsedikleri de olmuştu. Arap alfabesine geçildikten sonra Türkler arasında iyi kötü bir alfabe birliği de kurulmuş oldu. Aynı sahne İngilizlerin Latin, Rusların Kiril alfabesine geçişlerinde de görülecekti.

Aşağıda bazı sorular vesilesiyle Harf İnkılabı’na bazı farklı yaklaşımlarımı dile getireceğim. Umarım faydalı olur cevaplarım.

1928 Ağustos’unda Akbaba dergisinde çıkan bu karikatürün altına “31 Ağustos 1928 zaferi” diye yazılmış olması, o sırada Arap harflerinin Yunanlılar gibi ‘düşman’ kategorisinde görüldüğünü resmeden çarpıcı örneklerden sadece biridir. Bu karikatürü Kahire’de Mısırlı öğrencilere gösterdiğimde içlerinden bir kızın gözlerinden yaşlar aktığına şahit olmuştum. Karikatürist: Ramiz.

Soru 1: Harf İnkılabı Latin harfleri Türkçeye daha uygun olduğu için mi yapıldı?

Cevap 1: Her dil farklı seslere sahiptir. İnkılapçı mantıktan gidersek her dile uygun bir alfabe geliştirmemiz gerekir. Halbuki dünyada bu kadar çok alfabe bulamazsınız. Alfabeler dillerden daha sınırlı sayıdadır. Öte yandan alfabe sunidir, dil tabii. Her dilin alfabeyle mutlaka sorunları vardır ve bir dile mükemmelen bir eldiven gibi uyan bir alfabe mevcut değildir. BU sebeple dil ile alfabe arasındaki uyumsuzluklar ıslahatla halledilmeye çalışılır. Nitekim modern Arapça ve Rusça kadim Arapça ve Rusçadan farklıdır. Fransızlar son zamanlarda K ve W harflerini alarak alfabelerindeki harf sayısını 26’ya çıkarmışlardır. Demek ki alfabelerinde sorun var diye kimse alfabesini kaldırıp atmıyor, onu ıslah ederek yoluna devam ediyor. Medeni tarz budur.

Soru 2: Arap harfleri zordu, okuma yazma kolay öğrenilemiyordu deniliyor. Kolaylığın ilerlemeyle bir ilgisi var mıdır?

Cevap 2: Alfabenizin öğrenilmesi zor ise değiştirmezsiniz, ıslah edip ona elverişli bir öğretim sistemi tatbik edersiniz. Japonlar hâlâ dünyanın en sıkı eğitim sistemlerinden birine sahip olduklarından gurur duyarlar Amerikan okulları Japonya’da başarılı olamıyorlarsa sebebi budur. Öte yandan Latin alfabesine göre öğrenilmesi zor olan dilleri ile Japonya ve Çin’in asırlardır Latin alfabesi kullanan birçok Avrupa ülkesinden, mesela Romanya ve Portekiz’den çok fazla sanayileşmiş ve kalkınmış olmaları bunun en somut kanıtıdır. Bir zamanlar Müslümanlar Arap alfabesiyle dünyanın en görkemli medeniyetlerinden birini tuğla tuğla inşa ederken aynı dönemde Latin alfabesi kullanan Avrupa kıtası karanlık çağda yaşıyordu. Demek ki keramet alfabede değil, onu kullananın maharetindedir. Mutfağımdaki bıçağı Nusret maharetinde kullanamıyorum diye çöpe atmıyorsam, aynı begenmediğimiz bıçakla bir kasabın ve ahçının ne maharetler gösterebileceğini bildiğimdendir. Maharet ve kabahat bıçakta mıdır?

Soru 3: “Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” için yapılanlardan biri de Harf İnkılabı’ydı. Harfleri değiştirerek bu hedefe kestirmeden ulaşılabilir miydi?

Cevap 3: Bu da son derece mantık dışı bir gerekçe, zira öyle olsaydı yarın öbür gün Çin ‘muasır medeniyet seviyesi’ni oluşturdu diyelim, bu durumda ona yetişmek için Avrupa ülkeleri ve ABD, Latin alfabesini bırakıp Çin alfabesini mi benimseyecektir? Alfabe oyuncak mıdır ki sık sık değşitirilsin.

Soru 4: Harf İnkılabı’nın gerçek amacı neydi?

Cevap 4: Görünüşte bize pek çok sahte gerekçe sunuluyor ama bunların katiyyen iler tutar yanları yoktur. Hreşeye rağmen gerçek ve örtük amacı fısıldayan birkaç ‘itirafçı’ mevcut. Tıpkı Yakup Kadri’nin şu sözü gibi: “Biz Latin alfabesiyle Batı camiasına arka kapılardan değil, ön kapıdan girme imkânını bulabildik.” Harf İnkılabının yapıldığı tarihte Başbakan olan İsmet İnönü yıllar sonra hatıralarında “Harf İnkılabı’nın en büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. Türk milletini bir kültür âleminden bir başkasına nakletmiştir” itirafında bulunacaktır. Alfabe değişiminin mimarlarından Ahmet Cevat Emre ise “Arap yazısıyla Batı kültürünü benimsemek imkânsızdı” diye yazmıştır. Demek ki, gerçek amaç, Batı medeniyetine topyekün geçmekti, Osmanlı’yı, İslam’ı ve Kur’an-ı Kerim’i temsil eden bir yazıyla yeni hedeflerine yürüyemezlerdi.

Soru 5: Tarihte bizden başka Harf İnkılabı yapan ülkeler oldu mu?

Cevap 5: İşgalci Fransızların Haiti ve Vietnam’da yaptıkları gibi dışarıdan değil de kendi iradesiyle Harf İnkılabı’nı yapan iki ülke var modern çağda. Biri biziz, diğeri de İsrail. Ancak mühim bir farkla: Biz 9 asırlık Arap yazısını bizi geri bıraktırıyor gerekçesiyle terk ederken, İsrail, hemen bütün Yahudi vatandaşları şakır şakır Latin harflerini okuyup yazabildiği halde tersinden bir Harf İnkılabı yaptı ve 2 bin yıl önceki ölü ve öğretilmesi çok zor olan İbrani alfabesini diriltti. Eh, sofranıza koyduğunuz köpek balığı geni aşılanmış domatesin tohumlarını bu ‘mürteci devlet’ten ithal ettiğimize göre pek de geriye gitmiş sayılmazlar değil mi?

Soru 6: Harf İnkılabı’nın ilham kaynakları nelerdir?

Cevap 6: 1926 Bakü Kongresi gibi bazı örnekler var ama 1927 senesinde Filistin’de bir Yahudinin Latin harfleriyle ama İbranice yayımladığı bir kitabı görmezden gelemeyiz. İthamar Ben-Avi adlı bu Latin harfleri savunucusu yazar, kitabı yayınlayınca dindar Yahudilerce topa tutulmuş ve Latin harflerine geçişte ilhamını Türklerden/M.Kemal’den aldığı iddia edilmişti. Ben-Avi ise bu iddiaya karşı kendini şöyle savunmuştu: “Bu fikri ben Atatürk’ten almadım, aksine onun ilham kaynağı benim. 1911’de Kudüs’e geldiğinde Mustafa Kemal’e Osmanlı’nın geleceğinin Latin harflerinde yattığını anlatmıştım, o da ikna olmuştu. Hatta Fransızca ‘Latin harflerinin şerefine’ diye beraber kadeh kaldırmıştık!” (“Aux lettres latines pour l’he ´breu!”)

Soru 7: Peki Harf İnkılabı yapılınca okur yazarlık oranı arttı mı?

Cevap 7: Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu’nun belirttiğine göre ilk hevesle Millet Mekteplerine 1 milyondan fazla kişi devam etmiş ama ancak bunun yarısı mezun olabilmişti! Harf İnkılabı’ndan önce 1 milyon okur yazarımız vardı. 6 yaş altı çocukları çıkardığımızda bu, Osmanlı’dan yüzde 19 gibi bir okur yazar nüfus devralındığını gösterir. 1935’e geldiğimizde ise 7 yılda 1,5 milyonluk bir artış gerçekleşmiş, sonraki yıllarda bu artışın hızı giderek yavaşlamıştır. Yani M. Kemal’in 1928’de Sarayburnu nutkunda söylediği “1 ya da 2 yıl içinde herkes okur yazar olacaktır” öngörüsü tutmamıştır.

Daha sorulacak çok soru ve verilecek cevap var ama başka sefere.

Yahudi araştırmacı Avram Galanti vereceğim cevabı veciz bir şekilde özetlemiş nasıl olsa:

Arabi harfleri, terakkimize (ilerlememize) mani değildir!”

Bir yanıt yazın