Altı cami, üstü tuvalet!
Yalnız Osmanlı mimarisinin değil, dünya mimarlık tarihinin de önemli sentezlerinden birisinin üzerinde gerçekleştirildiği bir eserdir Bursa’daki Hüdavendigar Camii. Sosyal ve eğitsel ihtiyaçları dini bir yapının bünyesinde bir arada karşılamayı amaçlayan bu benzersiz cami modeli, hem misafirlerin barınabilmesi için bir tür misafirhaneyi (bu yüzden Semavi Eyice hoca onu zaviye-camiler içerisinde değerlendirmiştir), hem talebeler için kalacak odaları olan bir medreseyi, hem de ibadethaneyi aynı çatı, daha doğrusu -yine Osmanlı mimarisinde bir istisna olarak- tonoz kubbeler altında birleştirmeyi başarmış bir eserdir.
Bir ara çözümdür sanki o Osmanlı mimarisi ile Selçuklu mimarisi arasında; bir geçiş devri eseridir. Kapılarında çifte minareleri olan Selçuklu medreseleri ile çok kubbeli cami modellerinin bir ara formudur. Osmanlı devletinin, tarih sahnesine çıkışının ilk yüzyılında cami ile medresenin, yani din ile ilmin ayrılmasına hoş bakmadığını da dile getiriyor bir bakıma I. Murad’ın 1366’da yapımını başlattığı Hüdavendigar Camii.
Ne var ki, bugünlerde bir mabede yapılabilecek en büyük saygısızlıklardan birisine sahne olmakta bu cami. Bursa basınında çıkan haberlere göre, uzun yıllardır boş bir halde duran üst kat, yani medrese katı şimdilerde Halı ve Kilim Müzesi haline getirilmek isteniyor imiş. Bu amaçla o güzelim tuğla örgülü duvarlar saten boyayla kaplanıyor, zemin mermer döşeniyor ve asıl acı tarafı, namaz kılınan bir mekanın üst katına hem alaturka, hem de alafranga tuvalet yaptırılıyormuş.
Bu kadarına pes doğrusu! demekten kendimi alamadım haberi okuyunca.
Kimden ve nasıl izin alındığı da şaibeli bir konu, anlaşılan. Osmanlı mimarisinin en orijinal ve büyük istisnalarından birisi olan bu caminin, Prof. Dr. Semavi Eyice’ye bakılırsa bir başka ilginç özelliği daha vardır: 13-14. yüzyıllarda Venedik’ten Yunanistan’a kadar bazı binalara dokunup geçer Hüdavendigar Camii’nde gördüğümüz ilginç cephe mimarisi. Bir hava akımı gibi bütün Akdeniz’i katedip Bursa’ya konuk olur bu mimari tarz. “Bursa’daki Akdenizli” de diyebileceğimiz bu eser, Evliya Çelebi’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a kadar birçok yazarımıza da ilham kaynağı olmuştur.
Oysa şimdi bu eşsiz eserin kimliğine, üst katı müze yapılarak ve içerisine, sanki dışarıda def’-i hacet yapmak mümkün değilmiş gibi çeşit çeşit helalar konularak saygısızca müdahale ediliyor, bizi dünya aleme rezil etmek üzere. Müze yapılacak başka bina kalmamış gibi böylesine önemli özellikleri haiz tarihi bir caminin müze yapılmasına girişilmesi gerçekten de üzüntü verici bir durum.
İyi de bu işin sorumluları nerede? diye sormak geliyor, içimden kopan bir avuç çığlıkla beraber. Kim cür’et edebilir böyle bir işe? Dahası kim ve nasıl izin verebilir böyle bir vandalizme? Ve hangi hakla?..
Ben de kalkmış nelerden söz ediyorum! Sorumlulukmuş, hakmış, cür’etmiş!.. Bu memlekette güzide sanatkarlarımız 1930’larda Sultanahmet Camii’ni Resim ve Heykel Müzesi yapmayı kafalarına koymamışlar mıydı? (Garabeti düşünün: Cami, heykellerle doldurulacaktı!) Rahmetli Topkapı Sarayı Müdürü Tahsin Öz devrin idarecilerine yalvarıp yakarmasaydı bu projeyi birtakım aklı evveller ciddi ciddi hayata geçirmeyecekler miydi?
Daha geçen hafta yazdım: Mimar Sinan’ın mezarından çıkartılan kafatasının bugün nerede olduğunu bilen bir Allah’ın kulunu bulamadım araştırmalarım sırasında. Sırra kadem basan yalnız Sinan’ın kafatası değildi üstelik, anlı şanlı Antropoloji Müzesi de nisyan bataklığına gömülmüştü. Cuma gününden bu yana da ne arayan soran oldu, ne de hadiseyi üstlenen bir kurum çıktı ortaya.
Keza, aynı yıllarda Fatih Sultan Mehmet’in mezarının açılıp kemiklerinden örnekler alınmak istendiğini, ancak rahmetli İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın tepkisi sayesinde bundan vazgeçildiğini de biliyoruz.
Vurdumduymazlığın, hafızasızlığın, gafletin tiranlığını sürdürdüğü bir ülkede daha nice camilerin üst katına tuvalet ve müze yapılır, daha nice övünme yarışına girdiğimiz değerin mezarı açılıp kemikleri oraya buraya savrulur da ruhumuz bile duymaz!..
Ne diyordu o tıraş bıçağı reklamındaki conta delikanlımız: Burası Türkiye!