Bizim bir haritamız var mı?

Bizim bir haritamız var mı?
Rahmetli Turgut Özal vaktiyle “Ortadoğu’da haritalar yeniden çizilecek” derken herhalde bunu kastetmiş olmalıydı:
Ortadoğu haritası yeni küresel imparatorluk rejimine göre bir kere daha tanımlanacak, coğrafyalar sil baştan kesilip biçilecek, sınırlar malum hedeflere göre başka hatlara kayacak. Tıpkı Brest-Litovsk’ta, tıpkı Sevr’de, tıpkı Versay ve Yalta’da olduğu gibi masamızdaki haritalar hızla çöp kutusunu boylayacak. Yani haritalar bir kere daha gerçeği değil, patronun istediği “şey”i gösterecek. Çağımızın yılmaz harita deşifrecisi J.B.Harley’in sarsıcı sorgulaması geliyor aklıma burada: “Haritaların kullanım tarihi bize gösteriyor ki, onlar hiçbir zaman gerçekliği göstermezler; sadece farklı bir gerçekliğin üretilmesine hizmet ederler.”
Harley (1932-1991) bir İngiliz harita tarihçisi. Asıl özelliği, haritacılığın ideolojik arka planını göstermesi, siyasetle ve emperyalizmle alakasını kurması, her şeyden önce de, imalatçının niyetlerini yansıttığını bıkıp usanmadan savunmuş olmasından geliyor. Fikir dünyamızın Harley gibi verimli bir kaynaktan bihaber kalması, onun kusuru olamaz herhalde.
Haritaların gizli gündemi
Hakikati arayanların önüne engin bir ufuk bırakarak bu dünyadan ayrılan Harley’in haritaların doğası hakkındaki fikirlerini “Haritanın yapısını bozmak” (“Deconstructing the map”) adlı ünlü makalesinden yola çıkarak şöyle toparlayabiliriz: Haritacılar bize ‘bilimsel’ veya ‘objektif’ bilgi sağladıklarını iddia ederler. Tabii ki öyle düşüneceklerdir; ancak harita bilimi, haritacılara bırakılamayacak kadar önemlidir! Harley’e göre, harita, gerçekte halk için olduğu kadar uzmanlar için de bir resimden, haritacı da bir ressamdan farklı sayılmaz. Ama nedense işin bu tarafı ustalıkla gizlenir kamuoyundan. Unutmayalım ki, “bilimsel” denilen haritalar bile yalnız geometrinin ve aklın düzeninin değil, sosyal geleneğin norm ve değerlerinin de ürünüdür. O zaman haritacılığın gizli gündem maddelerini bulup çıkartmak gerekmez mi? Yazarımız da buna soyunuyor zaten ve inatla atlaslarda gizlice kodlanmış bilgiyi deşifre etmeye girişiyor. Öncelikle haritaya bakışımızı değiştirmeye davet ediyor bizi. Haritada gösterilen ‘şeyler’ kesin olgular değil, ancak belli bir kültürel perspektiften anlamlı olan, dünyaya özel bir bakış tarzının mahsulüdür.
Bir kere haritaların tek bir imalat tekniği bulunduğunu kimse iddia edemez. Bu teknik toplumdan topluma değişir. Oysa Batı haritacılığı tek bir harita tekniği ve bilimi olduğunda ısrar eder. Avrupa-merkezci bir haritacılık anlayışı hakimdir kafalara. Oysa Batı kökenli haritalar da, kendi toplumlarının, etnik, siyasî, dinî veya sınıfsal çıkarlarından bağımsız düşünülemeyecek birer “resim”dir. Bir başka deyişle, arkasındaki resmi gizleyen, örten bilimsel görünüşlü “maskeler”dir.
Haritalar birer ayna değil, imalatçının kültürel kodlarını sergileyen birer ‘metin’dir. Ancak böyle bakarsak haritaların şeffaf olmayan görüntüsünün kimden hamile kaldığını çözebiliriz. Haritalar hiç de masum aletler değildir. Nitekim Batı’da üretilen haritalarda sayısız yanlışlar, sansürler ve tafrasını sattığı bilimselliğe hiç de uygun olmayan dalavereler mevcuttur. Bunlar ortaya konulduğu halde haritalardan şüphe etmek neredeyse yasaktır. Haritacılık, ikna etmeye dönük bir iletişim sanatıdır. Bütün haritalar muhataplarına belli mesajlar yollar ve onları kafeslemek için çırpınır.
Haritaların, onları yapan ve tasarlayan kişilerin toplumsal konumlarını, değerlerini vs. yansıtan birer metin olmaları, onların siyasî ve ideolojik, giderek propagandacı birer metin oldukları anlamına da gelir. Ancak buradaki iktidar, hesabı kolaydan dürülecek bir gölge değildir. İki türlü iktidar vardır modern haritalarda. Birincisi, patronların istekleri, ikincisi haritacıların iktidarı. Haritacılara patronları tarafından dayatılan haritalar olduğunu biliyoruz. Foucault’nun dediği gibi, haritalar iktidarın denetim ve gözetimi için şarttır.
Ancak gözden kaçan ve haritaların suları içinde gezinen ikinci bir iktidar nefesini daha görmek gerekir. Haritacıların kendileri de bir iktidar imal eder; uzayda herkesin gözetleneceği bir hapishane, bir Panoptikon yaratırlar. İşte harita metnine sızmış olan asıl iktidar buradadır. Artık haritanın haricindeki bir iktidardan değil, bizzat onun içindeki bir iktidardan; iktidarın haritasından değil, haritanın iktidarından bahsediyoruz. Bu, bilgiyle kesişen ve bilgiye içkin bir iktidardır. Dünyayı kataloglamak, onu temellük etmektir. Dünyanın disipline edilmesidir. Normalleştirilmesidir. Bizler haritanın uzay matrisindeki mahpuslarıyızdır.
İktidarın haritası değil, haritanın…
Kuşkusuz bunun her zaman kasıtlı olarak yapıldığını iddia edemeyiz. Bu, çoğunlukla haritacıların da farkında olmadıkları bir paradigma sayesinde işler. Dünyanın bir bölgesine (Batı’ya) mahsus bir bilgi biçimi haritacılara “evrensel” diye kabul ettirilir. Haritacı demek, maçta üç büyüklerin faullerine düdük çalamayan hakem demektir. Böylece harita, gerçeği temsil etmez, farklı bir gerçekliğin üretilmesine hizmette bulunur. Asla tarafsız değildir ve bize tarafsız göründüğü yer, aslında bizi tarafsızlığa ikna etmeye çalıştığı söylemde gizlidir. Biz o söylemi tarafsız kabul ettiğimiz içindir ki, haritaların masum ve objektif belgeler olduğunu düşünürüz.
Harley’in sorgulaması bizi üç gerçekle yüz yüze getirmiş olmalıdır: 1) Haritaların objektif bir bilimin adım adım ilerlemesiyle elde edildiği tezi, pozitivist haritacılığın bir iddiasından ibarettir. 2) İktidar sadece haritaların dışında değil, bizzat tekniğinde yuvalanmıştır. 3) Haritanın bir metin olduğunu kabul ettiğimizde, bu metnin üzerindeki giysiyi soyup yeniden giydirme imkânını yakalarız ki, bu da az şey değildir. Ama önce uyanış. Bu ilk şart.
Bugün malum imalathanelerde harıl harıl yoğrulmakta olan tasarının burnumuzun dibindeki adı BOP, yani “Büyük Ortadoğu Projesi”dir. Önce Amerikan basınından öğrendik onun adını, ardından da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’ı bu projenin merkezi yapmak istedikleri yolundaki beyanatıyla karşılaştık ve Harley’e bir kez daha hak verdik. Haritacılar, işe koyulmuştu bir kere. Artık kim durabilirdi önlerinde? Ortadoğu haritası büyür, küçülür; ülkeler, halklar, kültürler onun içerisine girer, çıkar. Önemli olan, bizim nerede yaşadığımıza ve nerede yaşamak istediğimize dair bir bilincimizin, yani kendimize ait bir haritamızın olup olmadığıdır. İnternette şunun bunun haritaları cirit atıyor, lakin galiba bir tek bizim haritamız yok ortada. Neden dersiniz?

Bir yanıt yazın