• Home
  • Genel
  • Cengiz Aytmatov’dan İbretlik Bir Hatıra

Cengiz Aytmatov’dan İbretlik Bir Hatıra

Kırgız romancı Cengiz Aytmatov’un (1928-2008) çocukluk hatıralarını okurken bir nokta dikkatimi çekmişti. Henüz küçükken Aytmatov’un köyünde şöyle ilginç bir hadise yaşanmış:

Köy ahalisi yazın yaylaya çıkıyormuş. Orada büyük sürüleri güden at çobanları varmış. Bir gün telaş içinde Aytmatov’un babaannesinin çadırına gelmişler. Akıl danışmak istiyorlarmış. Zira sürüdeki en güçlü ve değerli aygır birdenbire ölmüş. “Don Aygırı” diye tanınan bu cins atı özellikle seçerek yetiştirmek üzere buraya getirmişler.

Biz de olay mahalline çocuklarla koşup gitmiştik, diye yazıyor Aytmatov. At, şişmiş işkembesi ve araları açılmış ayaklarıyla yerde yan yatıyormuş.

Atın başına toplanan çobanların elleri ayaklarına dolaşmış. Başlarını sallıyor, inleyip sızlıyor, böyle bir şeyin nasıl olabileceği üzerinde tartışıyor, atın ölümünden sorumlu tutulacakları için fena halde korkuyorlarmış. Aygırın niçin öldüğünü anlatacak makul bir rapor yazmazlarsa başlarının derde gireceği kesinmiş.

Ardından çaresiz birini gönderip haber vermişler yetkililere. Derken kızıl saçlı bir Rus baytar çıkagelmiş yaylaya. Atın yerde yatan ölüsünü uzun uzadıya incelemiş. Sapasağlam bir atın durup dururken neden öldüğüne o da akıl erdirememiş.

Küçük Aytmatov köyde okula giden tek çocuk olduğu için Rus baytar ile köylüler arasındaki tercümanlığı üstlenmek de mecburen onun nasibine düşmüş. (İlk telif ücretini bu işten kazandığını söyleyen Kırgız yazarın ödülü, haşlanmış büyükçe bir et parçasıymış!)

Çobanlar kıvranır, Rus baytar aygırın başında dikilirken ihtiyar bir köylü gelmiş yanına küçük Aytmatov’un ve söyleyeceklerini Rusçaya çevirerek onlara söylemesini istemiş. Köylü tane tane anlatmış, küçük Aytmatov da tercümanlığını yapmış:

– “Dağlarda şu anda bulunduğumuz yerin adı Uu-Sas’dır, yani Zehirli Çayır. Burada bizim atlarımızın tanıdığı ve bu yüzden yemedikleri zehirli bitkiler büyür. Ama orada yatan at, dışarıdan tanımadığı Kaylu yaylasına ilk defa gelmişti. Bu otları yedi ve zehirlendi, bu sebeple de öldü.”

Cengiz Aytmatov bu sözleri ihtiyarın ne diyeceğini merakla bekleyen Rus baytara tercüme etmiş.

Uzman şaşırarak dinlediği ihtiyar köylünün dediğinin doğru olduğuna kanaat getirmiş ve raporunu bu açıklamaya dayandırarak yazmış.

Aytmatov “Bunun üzerine köy halkı biraz rahatladı ve Rus baytara kuzu ziyafeti çekildi” diye yazıyor. Aksi halde neler yaşanabileceğini az çok tahmin edersiniz herhalde. Ne de olsa Stalin devridir. Kimsenin gözünün yaşına bakılmaz, belki köy bile haritadan silinebilirdi.

*

Şimdi bu kıssadan nasıl bir hisse çıkarmalıyız?

Geleneklerin bir milletin hayatiyetini sürdürmesinde ne kadar değerli, onsuz olmaz bir yeri olduğunu elbette.

Gelenekler bize bir koruma çerçevesi sağlar. Kendimizi öğretir ve bizim zararımıza olacak zehirli otları yememize mani olur.

Geleneksiz insan, hangi otun zehirli olduğunu idrak edemeyen bu iri aygır gibidir.

Aygırın sonu ölümdü.

Milletler belki atlar gibi birdenbire ölmez, zamana yayılır ölümleri.

Ölümleri de fiziki olmaz zaten. Başkasına benzeyince ölmüş olur.

İhtiyar köylünün bilgeliği kadar onun sözlerini o dili bilmeyenlere aktaran çocuk Aytmatovlara da ihtiyacımız vardır. Yani geleneği ona yabancı olan zehirli otlardan bihaber nesillere aktaracak olanlara… Bir başka deyişle o milletin köprü şahsiyetlerine.

23.12.2021, muzakerat.com

Bir yanıt yazın