TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama Çetin Altan’ın ‘Doğrucu Davut’ bir tarafı olduğu tartışılmaz. Nitekim yılların anlı şanlı Sosyalistiyken, Turgut Özal’ı tanıdıktan sonra “Türkiye’nin gördüğü en büyük Başbakan budur” diyebilmişti.
1965’te TİP üyesi olarak Meclise giren Çetin Altan bir yıl önce ABD Başkanı Johnson’ın İnönü’ye yazdığı ağır mektubun ilk defa Nihat Erim tarafından Mecliste açıklandığını yazarak Cüneyt Arcayürek 1966 başında Hürriyet gazetesinde yayınladığında içeriği aşağı yukarı belliydi demeye getirir.
İlginç olan nokta, Johnson’ın mektubunda 1947’de ABD ile Türkiye arasındaki bir anlaşmaya atıfta bulunulmasıydı. Devamını Çetin Altan’ın Ben Milletvekili İken (1976, s. 169-170) adlı kitabından okuyalım:
“O mektubun açıklanmasından sonra, 1947 anlaşmasının nasıl bir anlaşma olduğu araştırıldı. Ve İnönü’nün bu anlaşmayı imzalaması, siyasi hayatındaki gafların en büyüklerinden biri olarak değerlendirildi. Ve bu yüzden İnönü kendini savunmak zorunda kaldı… Oysa pek savunulacak tarafın yoktu bu işin. İnönü o ikili anlaşma ile Amerika’nın tam ve devamlı propagandasını devlet olarak yapmayı da taahhüt etmişti. Emperyalizmin övgüsü da almış yürümüştü ondan sonra Türkiye’de…”
Böylece basınımız Johnson’ın İnönü’yü küstahça paylayan mektubunu nereye dayandırdığını anlamış oluyordu. Kamuoyu da Türkiye’deki Amerikancılığın Menderes veya Demirel değil, “Ortanın Solu” diyerek çark etmiş bulunan İnönü’nün CHP’siyle başladığını öğrenmiş oldu. Altan’ın diliyle söylersek, “Durup dururken 1947’de öylesine bir iş yapılmıştı ki, ondan sonra pirincin taşını ayıklamak imkânsızlaşmıştı…”
Evet, neydi 1947’de ABD ile yapılan anlaşma? Neler vadediyor, ne getiriyor, ne götürüyordu?
Bu sorular bugün dahi güncel. Güncel, çünkü Türkiye’de Amerikancı denilince akla önce sağcılar gelir. Onlar bizi Amerika’ya sattı, ipotek etti, şu bu. Sol, ABD meselesinde sütten çıkmış ak kaşık olarak sunulur.
Ancak Johnson’ın mektubu öyle bir sırrı açıklamıştı ki, meğer asıl Amerikancı 1965’in solcu geçinen CHP’si imiş. Nitekim bunu 1960 Nisan’ında Mecliste İnönü iftiharla beyan etmişti. Amerika ile dostluğu biz kurduk, demişti. Hatta bu dostluk yalnız devletler arasında değil, milletler arasındaki bir dostluktur diye ilave etmişti.
İyi de bugün niye tersi bilinir?
NAZİ Propaganda Bakanı Goebbels’in kurduğu CHP’nın yalan makinasının nasıl başarıyla çalıştığını bilirsek bu soruya gerek kalmaz. “Yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve onu sürekli tekrar ederseniz insanlar sonunda buna inanmaya başlayacaktır.” Dikkat ederseniz CHP ve Sol cephenin stratejisinin bu basit ilkeye dayadığını görürsünüz.
Aslında 1946’da imzalanan ama TBMM’de kabul tarihi 1947 olan anlaşmanın yorumunu 27 Mayıs darbecilerinden Haydar Tunçkanat yapsın müsaadenizle:
“Hükümet yardım diye önüne sürülen, gerçekte modern sömürgeciliğin öncüsü ve habercisi olan bu yardım anlaşmasının çok ağır olan şartlarını gözü kapalı kabul etmekle Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık anlayışından ayrılmıştır. (…) Türkiye’nin ABD’den satın alacağı malzemenin mülkiyet hakkı Amerikalılara ait olacaktır. Böyle bir anlaşmadan Türkiye’nin nasıl bir kazancı olacağını kestirmek zordur.”
İnönü’ye ancak bu kadar laf edebilen Tunçkanat anlaşmada ABD’nin malzeme fazlalarından bir kısmını Türkiye’de satın almak istediği gayrimenkullerle trampa etme imkânına sahip olduğunu söyledikten sonra şu noktaya parmak basar:
“Kaldı ki binaların trampa edileceği malzemenin mülkiyeti Türk Hükümetine ait olmayacak, buna karşılık Türk toprağı üzerindeki gayrimenkulün mülkiyeti ABD’nin olacaktır.”
Bu kadar eşitliğe aykırı bir anlaşmanın nasıl kabul edilebildiği yeterince büyük bir soru işareti olarak dururken hüküm vermeyi de yazara bırakalım:
“Türkiye’nin bağımsızlığına gölge düşüren ve hükümranlık haklarıyla bağdaşmasına imkân olmayan böyle bir anlaşmanın yapılması Lozan’da kazandıklarımızın, yavaş yavaş geri verilmekte olduğunun inkâr götürmez belgeleridir.” (İkili Anlaşmaların İçyüzü, 1975, s. 31)
1919’da Kâzım Karabekir’e yazdığı mektupta “Türkiye’yi Amerikan kontrolüne bırakmaktan başka çözüm yolu yoktur” diyen İnönü’nün fırsat bulunca Türkiye’yi Amerika’nın ileri karakolu yapmak için giriştiği hamle ne kadar gizlense de Johnson’ın mektubuyla aşikâre çıkmıştı.
Sözün özü:
Tarihe emretmeye kalkanlar er veya geç hakikatin tokadını yerler.
05.09.2023, İttifak