• Home
  • Genel
  • “Dersim’i vurun” emrini Atatürk mü verdi?

“Dersim’i vurun” emrini Atatürk mü verdi?

“Dersim’i vurun” emrini Atatürk mü verdi?

Hazin bir fotoğraf. Kimi oturmuş, kimi de ayakta poz vermiş objektiflere. İstiklal Madalyalılar bile var içlerinde. Kimler mi bu fotoğraftakiler? Şeyh Said isyanında devlete yardım eden Dersimli Kürt aşiret reisleri.

Farklı kimlikte iki kişi oturuyor ortada: Malatya Valisi Bozan Bey ile Elazığ Valisi Ali Cemal (Bardakçı). İsyanı bastırmakta gösterdikleri yararlılığa teşekkür edilmiş anlaşılan. Hepsi birer kahraman edasında. Ne var ki, 12 yıl sonra hemen hepsi bir zamanlar kendilerini ağırlayıp teşekkür eden, onurlandıran devlet tarafından ortadan kaldırılacaklardır. Kullanıldıklarını fark ettiklerinde ne yazık ki, geç olacaktı.

Velhasıl 1926’da ödüllendiren devlet, 1937-38’de on binlerce asker, kurşun, bomba, uçak, zehirli gaz, ne bulursa onları öldürmek için acımasızca seferber etmekten çekinmemiştir.

Peki Osman Pamukoğlu’nun deyişiyle, Dersim’in emrini Atatürk mü vermiştir?

Maalesef kitaplarımız genelde Dersim, özelde ise Atatürk’ün rolü konusunda ya suskun kalmayı yeğlerler (neme lazım?), ya da resmî tarih dışında tek bir kelime etmemeye özen gösterirler (susma hakkı).

Mesela 2008’de çıkan tam 1.230 sayfa tutarındaki bir “Gazi” kitabında Dersim’den tek kelimeyle olsun söz edilmez. Aynı tarihte piyasaya çıkan 600 sayfaya yakın bir “Atatürk” kitabında da katliamdan söz edilmesini boşuna beklersiniz. Toplamı 8-9 cilde ulaşan Devrim Tarihlerinden birinde “içte olumsuz gelişmeler” bağlamında söz edilir Dersim “ayaklanması”ndan. Yüzeysel, içi boş ve yanlı/yanlış bilgilerle dolu tam 12 sayfa…

Ama aynı günlere rastlayan Hatay’ın bağımsızlığı çabalarından sayfalarca söz edildiğini tahmin edersiniz. Tabii kazanç olunca iyidir; “olumsuz gelişmeler” ise unutturulur.

Aslı Trabzon’da bulunan haritanın üzerine harekât planları çizmiş olması gibi belgeleri şimdilik bir kenara bırakalım: İkinci Dersim harekâtında Başbakan olan Celal Bayar ile o tarihte Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil’in hatıralarında ortak olarak beliren bir noktayı vurgulayacağım. Her iki devletlû anlatıda da, Dersim’in sorumluluğunun sadece İnönü’nün üstüne yıkılamayacağını, başta Atatürk olmak üzere Fevzi Çakmak ve 1938 harekâtında Başbakan olan Celal Bayar’ın da sorumluluğu paylaştıklarını öğrenmekteyiz.

Şimdi bu iki hatırayı görelim. (İnternette Kılıçdaroğlu’nun yaptığı belirtilen Çağlayangil röportajında, 1990’da çıkan “Anılarım” adlı kitabından aşağıya aldığım Atatürk’le ilgili kısım atlanmıştır.)

İhsan Sabri Bey “Dersim isyanı”nın bir karakolun basılarak 33 erin şehit edilmesi üzerine başladığını söylüyor. Bunun üzerine Atatürk olayla ilgileniyor ve şu kesin talimatı veriyor: “Bu meseleyi kökünden hallediniz.” Kılıçdaroğlu’nun yaptığı söylenen röportajda ise Çağlayangil Dersim’e askeri vali olarak atanan Abdullah Alpdoğan Paşa’ya, Atatürk’ün adı zikredilmeksizin “Bütün ordu iştirak etsin, bu Dersim’i temizleyin” emrinin verildiğini söylüyor.

Dersimli aşiret reisleri Çankaya’da ağırlandıktan sonra bir hatıra fotoğrafı çektirmişler. Yıl 1926. 1938’e geldiğimizde reislerin hemen tamamı öldürülmüş olacaktır.

Çağlayangil, Dersim operasyonu sürerken Elazığ’da görevlendirilir. Seyyid Rıza yakalanmıştır. İdam edilecektir. Tam bu hengâmede Atatürk Elazığ’a gelir (o sırada ağır hastaydı, ölümle pençeleşiyordu diyenlerin kulakları çınlasın). Görünüşte bir köprü hizmete açacaktır. Ancak köprünün açılışı tam da idamlara rastlatılır. Dersimliler de Atatürk’ün önüne çıkarak idamlıkların affını isteyeceklerdir ki, derin devlet bir daha harekete geçer. O Elazığ’a gelmeden idamlar gerçekleşmelidir! Tatil matil dinlemez Çağlayangil, idam kararını türlü oyunlarla çıkartır. O saatte elektrikler kesik olduğu için otomobil farlarının ışığında idam sehpasına çıkarılan Seyyid Rıza, ipi kendisi boynuna geçirir, sandalyeye kendisi tekme atar ve infazını celladına bırakmaz.

Atatürk Elazığ’a gelir. İdamların infaz edildiği geceyi trenini kör makasa aldırarak uyuyarak geçirir. Sabahleyin Çağlayangil kendisine Seyyid Rıza’nın sehpada sallanırken çekilmiş bir fotoğrafını gösterir. Atatürk idam fotoğraflarını imha etmesini söyler.

Zamanın Malatya Emniyet Müdürü Çağlayangil’in özetleyebildiğim anıları, Atatürk’ün Dersim meselesinin “kökten halledilmesi” emrini verdiğini, idamlar sırasında özellikle bölgede bulunduğunu ve konuyla yakından ilgilendiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Celal Bayar’ın 12 Eylül 1986 tarihli “Tercüman” gazetesinde yayınlanan sağlığında Kurtul Altuğ’a yaptığı açıklama da bu bilgileri destekler mahiyette. Bayar’ın sözleri epeyce ilginçtir:

“[Fevzi Çakmak, Atatürk ve ben] Dersim’de yapılan büyük ordu manevralarındayız. Dersim’in, o halde kalırsa, her zaman ordunun emniyeti bakımından tehlike olacağını görüşüyorlardı. O sırada biz konuşurken Dersimlilerin jandarma karakollarından üç-dört tanesini bastıkları haberi geldi. Atatürk benim yüzüme baktı. ‘Ne olacak?’ dedi. Anlıyorum, orada emniyet tesis edilecek. Atatürk, ‘Mesuliyetini üzerime alıyorum, vuracağız Dersim’i’ dedi ve vurduk.”

Bayar’ın sözlerinden, Çakmak ve Atatürk’ün Dersim’deki manevralara katıldıklarını, baş başa verip Dersim’in ‘tehlikeli’ durumunu görüştüklerini, baskın haberleri üzerine de Atatürk’ün sorumluluğu üstlenerek Dersim’in vurulması emrini verdiğini öğreniyoruz. Hatta 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısına katıldığını ve Dersim’i ıslah kararının altında imzası bulunduğunu da biliyoruz. Ancak anılarını aktardığımız bu iki tanık bize Atatürk’ün o tarihte Dersim’le yakından ilgilendiğini ve birisinde “Bu meseleyi kökünden hallediniz”, öbüründe ise “Sorumluluğunu alıyorum, Dersim’i vurun veya temizleyin” emrini verdiğini net olarak göstermektedir.

Kitaplara ne kadar susturucu takarsanız takın, gerçeklerin tencerenin kenarından taşmak gibi kötü huyları vardır.

29 Ağustos 2010, Pazar

4 Comments

  • Ahmet

    29 Ekim 2010 at 01:32

    E şimdi ben Mustafa bey’e teşekkür etmeyim de ne yapayım? Yıllar yılı bana “ezberletilen” tarihi kimin yazdığını sorgulamayım da ne yapayım? Şimdi ben bana “kahraman” olarak sunulan kişilieri sorgulamayım da ne yapayım? Gerçi sorgulasam ne olacak değil mi!? Kişiye has koruma maddeleri var hem de anayasada hemde dünyada örneği görülmemiş şekilde… Ne TÜRK MİLLETİYMİŞSİN ARKADAŞ… SEN NASIL BİR MİLLETMİŞSİN Kİ ASIRLAR BOYUNCA BOZDUĞUN OYUNLAR YÜZÜNDEN NE KADAR BEDEL ÖDETSELER DE DOYAMAMIŞ KAN İÇİCİLER. Ne BÜYÜK MİLLETMİŞSİN SEN TÜRK MİLLETİ,NE BÜYÜK ECDADIN VARMIŞ… Türküyle kürdüyle lazıyla zazasıyla abazasıyla ve niceleriyle biz tek milletiz ve siyonist oyunları bunca şeye rağmen başaramadılar ve başaramayacaklar da inşaallah…

    Yanıtla
  • mıstık

    22 Kasım 2011 at 16:51

    ”göklerin taşıdığı kartal” ne güzel söylemiş..MUATAFA hocam…
    _SABUNLARI TAŞ OLSUN ŞİLTE DE KATIKLARI
    _YORGANLARI DEVİRSİN DİŞLESİN YASTIKLARI
    _BİR DAMLA GÖZYAŞINA SONSUZU SATTIKLARI…
    _HAKKA DÖNÜNÜZ HAKKA…HAKKIN YARATTIKLARI..

    Yanıtla

Bir yanıt yazın