• Home
  • Genel
  • Feminizmin eve kapattığı kadın!

Feminizmin eve kapattığı kadın!

Feminizmin eve kapattığı kadın!

Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bugün kadınlar hakkında yazmak farz değil şüphesiz ama; köşemizin alamet-i farikası haline gelen “maske indirme” operasyonunu kadınların tarihinden neden esirgeyelim? Tarihte bir görüş merkeze yerleşip muktedir hale geldi mi, onu yerinden oynatmak kadar zor bir iş yoktur. Mesela: Kadınların kamusal alana çıkması ve çalışmasının feminizmin yahut sanayi toplumunun başarılarından biri olduğu iddia edilir. Ev kadınlığı güya ataerkil toplumun tarihiyle yaşıttır. Egemenliği eline geçiren erkek milleti, tutmuş kadınları eve kapatmıştır. Ancak sanayi devrimi sayesindedir ki kadınların özgürlüklerine kavuşma yolları açılmıştır.

Gariptir bunu Gülay Göktürk gibi aydınlarımız arasında sorgulama yeteneğiyle temayüz etmiş bir yazar bile tekrarlamakta sakınca görmüyor. Feminizmi sorgulama noktasında bu görüşü hariç hemen her noktada mutabık olduğum Göktürk şöyle diyor: “Binyıllardır analarımızı, analarımızın analarını ve onların analarını besleyen meslek; ev kadınlığı mesleği artık öldü.” (Mürteci Yazılar, 1998, s. 218.)

Demek ki Göktürk ve benzer düşüncede olanlara göre “ev kadınlığı” hem de öyle böyle değil, “binlerce yıldır” kadınların mesleği olagelmiş! Simone de Beauvoir’a ait demode “ikinci cins” söyleminin ve insanlığın başlangıçta kadınlar tarafından yönetilirken sonradan yönetimin erkeklerin eline geçtiğinden dem vuran fakat Steven Goldberg’in vukufla işaret ettiği gibi fena halde çuvallayan Margaret Mead’ın hatalı anaerkil toplum faraziyesinin aşınmış bir versiyonu bu.

Gerçekte durum ne yazık ki tam tersidir.

19. yüzyıla gelinceye kadar kadınlar hiç de bugün anladığımız anlamda ev kadınları değildi; onlar üretime doğrudan katılıyorlardı. Özellikle sanayi öncesi toplumların ezici nüfusunun kırsal bölgelerde yaşadığı göz önünde tutulunca daha da açık hale geliyor bu husus. Tarlada çalışan, hayvancılık yapan ya da avcılıkla geçinen bir aile, sanayi öncesi dönemde, ancak hep birlikte çalışırsa karnını doyurabilecektir. Bırakın kadını, çocuklar bile üretim sürecinden kopamamıştır. Çoluk çocuk, yaşlı genç bütün bir ailenin ürettiği ile geçinilebilen bir ortamda, bırakın yetişkin kadın gibi bir iş gücünü üretimden ayırıp eve kapatmayı, 7-8 yaşına basan çocuklar bile çocuktan sayılmaz, o tarla senin, bu hasat benim aileye yardım ederlerdi.

Maişetin hayati önem arzettiği bir toplumda kadını üretim sürecinden tecrit edip eve kapayan bir kafa, olsa olsa işi gücü eski dönemi karalayarak kendini aklamak olan modernist-feminist propagandanın bir kurgusu olabilir ancak; sosyal gerçeklikte tekabül ettiği hemen hiçbir nokta yoktur.

Biliyorsunuz, delilsiz konuşmayı sevmem. İşte size bir feministin, hem de Fransız maddeci feministlerinin en önde gelen isimlerinden Christine Delphy’nin beni destekleyen şaşırtıcı açıklamaları.

Delphy, kadınların sanayi devrimiyle birlikte evden kurtulmadıklarını, tam tersine eve kapatıldıklarını söylüyor ve 20. yüzyılın başlarında kadınların şimdiye oranla daha fazla çalıştıklarının altını çiziyor. (Alıntı yapacağım konuşma, feministlerin ünlü dergisi Pazartesi’de çıktı: Sayı 48, Mart 1999.)

“Endüstriyel devrimle daha önce olmayan bir model zafer kazanıyor. Ev kadınlığı çoğunluğun bunu yaşaması anlamında değil, ideal sayıldığı için modeldir ve insanların zihinleri dışında hiçbir yerde var olmamıştır… Ev kadını modeli… çok yeni bir fikir, elli yıldan daha uzun değildir ömrü. Daha önce hiç yoktu. Eskiden ev kadınlarını beslemeye gücü yetmeyen bir köylü toplumu vardı.”

Feministler, yüzyılın başlarında, fabrikalarda gayri insani şartlar altında çalışan kadınları, ayrıcalıklı burjuva kadınları gibi evde oturma lüksüne kavuşturmak için çırpınıyorlardı. O zamanki sendikalar ve feminist gruplar kadınları eve kapatmak için mücadele veriyorlardı, bugünkünün tersine!

Sonuç: Kadınları eve kapatanlar da, evden kurtarmak isteyenler de feministlerdir.

Delphy, daha da ileri gidiyor: “Biz feminist hareketin kadınların çalışmasından yana olduğuna inandık. Ama bu böyle değil. Yıllar boyunca feminist hareket… kadınlar için ne isteyeceği konusunda kafası karışık oldu. Hem çalışılacak, hem de seçme şansı olacak? Bu nasıl bir şeydir? Niye bunu yalnızca kadınlardan istiyoruz? Neden yalnızca kadınların seçme şansı olsun?… Çalışmayan erkekler sokaklarda yatıyorlar. Neden kadınların böyle bir seçimi olabilsin? Kadınlar bütün insanların en fakirleri ve bu harika tercihe sahipler; çalışmak veya çalışmamak. Dünyada [kadınlar dışında-M.A.] kimsenin böyle bir [seçme- M.A.] şansı yok.”

İnanamıyorsunuz belki ama bunu üstelik maddeci bir feminist lider söylüyor. Varın siz düşünün bizdeki feminizmin hal-i pür-melalini!

Bir yanıt yazın