• Home
  • Genel
  • Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Deprem, soluksuz bir fotoğrafını sundu Türkiye’nin. Cansız, nefes alıp vermeyen, donmuş, tıkanmış bir Türkiye fotoğrafıydı önümüze düşen.

Mefluç bir devlet, can havliyle tırnaklarını enkaza geçirmiş mazlum; ama ilk taşı atacak kadar da kabahatsiz olmayan bir millet,

Ne yazık ki ancak böyle zamanlarda şahlanan sivil inisiyatif,

Evini barkını depremzedelere açanlardan çocuğunun oyuncaklarını felaket bölgelerine gönderenlere kadar eşsiz bir ruh necipliği ile mücehhez bir halk,

Japon kurtarma ekibini getirdiği aletler gümrükten geçmedi diye 9 saat hava alanında bekleten ya da mazot parasına imza atılmadığı için iş makinesini çalıştırmayan, köhnemişlikte eline su dökülemez bir bürokrasi,

En olmayacak zamanda yabancı düşmanlığı yapmaya kalkan ve işi gücü sivil inisiyatiflere ket vurmak olan bir sağlık bakanı,

Deprem bölgesine İngiliz ekiplerinden bile sonra intikal eden ve iş makinelerine el koymayı ancak yaralılar enkaz altında pestil haline gelip teslim-i ruh ettikten sonra akleden bir hükümet,

Nihayet insana, “Devlet dediğin böyle olur” dedirten ve Çınarcık’taki apartman enkazının altındaki Türkleri kurtardıktan başka kendi vatandaşı olan bir kız çocuğunu delip bulan birkaç milyonluk İsrail’in inanılmaz kurtarma timi…

Bu fotoğraf, Türkiye’nin hep örtbas etmek istediği, görmekten bucak bucak kaçtığı, 21. asrın Türk asrı olacağına dair nutuklarla zevahiri kurtaracağını sandığı büyümemizin karanlık tarafını en açık bir şekilde gözler önüne serdi.

Colorado’da yapılan deprem ölçümleri bizim Kandilli’nin rahmetli Fatih Gökmen hoca zamanından beri yerinde saydığı anlaşılan ölçümlerinden daha doğru çıkıyorsa, hangi yüzle “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” vecizesini ağzımıza alabiliyoruz? 1960’larda TÜPRAŞ’ın İzmit’teki fay hattının üzerinde kurulmasının bir cinayetten farksız olacağını söyleyen üniversite hocalarına kulak asmayıp bürokratların kısa vadeli avantajlarına öncelik tanıyan mantığın bir “devlet mantığı” taşıdığı söylenebilir mi?

Nüfusun artmasını, şehirli nüfusun köylü nüfustan fazla olmasını kalkınma zanneden ve gücünü toplumu gerçekten eğitmeye değil, dini eğitim kurumlarını kapatmaya hasreden bir devlet ve ona kredi tanıyan bir toplumun ulaştığı durumun fotoğrafıydı 17 ağustos sabahı 45 saniye içinde çekilen fotoğraf.

O 45 saniye ki Türkiye’nin en azından Özal’la başlayan biraz cilalı parlayış yıllarının sonunu getirmeye yetti. Bu parlayış, ihracata ve teknoloji transferine dayalı bir kalkınma olmayıp hakikaten alt yapıdaki sağlam adımların sonucu olsaydı, eğitimiyle, bilimsel kurumlarıyla, sivil toplumun sahih girişimleriyle donanmış olsaydı ve devleti gerçekten küçültüp çocukların Kur’an kursuna kaç yaşında gideceği gibi saçma sapan işlerle uğraştıracağına teknik ve çevik bir aygıt haline getirseydi, bugün uğradığımız felaketi çok daha hafif atlatır, ölülerimizi mezbahalarda inekler gibi dondurmaz, kepçelerle toplu mezarlara doldurmaz, hasılı kelam dünya aleme rezil olmazdık.

Evet bu deprem, Türkiye’nin o örtbas etmeye çabaladığımız karanlık cephesini ayan etti gözümüze.

17 ağustostan sonra gözlemlediğim en çarpıcı gelişme, halkın sesindeki yükselme oldu. Şimdiye kadar her şeyi devletten beklemeye alıştırılmış bu halk, artık kendi işini kendisinin görmesi gerektiğini fark etti. Devlet, 48 saat sonra uykusundan mahmur gözlerle uyanırken, vatandaş çoktan enkazın altına girmiş, ölüsünü, dirisini çıkarmış, mezarını kazmış, son vazifesini yapmıştı bile.

“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğum için utanıyorum!” diyen hanım, aslında olayın hararetinden yandığı için bu derece keskin konuşuyordu şüphesiz. Yine de bu sözleri ciddiye almak gerek.

Ayrıca artık şehre bakış da değişecek Türkiye’de. Bir kurtuluş kapısı olarak görüle gelen şehir, depremden sonra daha tedirgin bir bakışla halkalanacak. Hayatımızı emanet ettiğimiz evleri seçerken daha dikkatli olunacak. Alırken de, kiralarken de, artık eskisi gibi laubalilikler yapılamayacak. Yerleşilecek bölgeler konusunda daha bir hassasiyet gösterilecek.

Kuru kuruya yabancı düşmanlığı yapanlar, bir daha eskisi gibi ayran kabartamayacak. Bir Türk’ü kurtarınca gözyaşlarını tutamayan Yunanlının görüntüsü hafızamızdan hiç silinmeyecek.

İnşaallah topyekün bir uyanışa sebep olacak bu deprem. Dünyaya ve ahirete bakışta yeni ufuklar açacak. Maneviyata yeni bir yönelişin nabızlarda gümbür gümbür atmaya başladığının belirtileri görülmeye başlandı bile. Hayat, kitlesel ölümlerle birlikte yeni bir anlama büründü. İnsani değerler yeniden hatırlandı. Şehirler de bu değerlere göre yeniden şekillenecek.

17 ağustostan sonra hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak!

Bir yanıt yazın