• Home
  • Genel
  • Hilafetin kaldırılmasını İngilizler mi istemişti?

Hilafetin kaldırılmasını İngilizler mi istemişti?

İşi gücü bıraktık, ‘Ulubatlı Hasan diye biri var mı yok mu?’ diye tartışıyoruz. Oysa rivayetin kaynağı olan Makarios’un kitabında her şey vardır da, surlara bayrak diktiği yoktur.

Aksine bayrağın, Ulubatlı Hasan şehit düştükten sonra “başka kulelerde savaşan askerler” tarafından dikildiği yazılıdır. Anlayacağınız, bir “akl-ı evvel” bayrakları Ulubatlı’ya diktirmiş ve bu yama, sorgulanmadan tekrarlanagelmiştir.

Hilafetin kaldırılmasının hikâyesi de benzer bir çarpıtma gayretinin izlerini taşır. Yok Halife Abdülmecid tahsisatının artırılmasını istemiş de, yok şatafatlı bir törenle cuma namazına gitmiş de, yok iktidarda gözü varmış da…

Artık İngiltere ve müttefiklerinin baskı ve zorlamaları yüzünden Hilafetin kaldırıldığını açıkça söyleyebilmeli, bunun çok isteniyorsa o günler için zorunlu olduğu, başka türlü bu devleti yaşatmayacakları itiraf edilmelidir ki, toplum da gerçekleri bilsin.

Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Hakan Özoğlu’nun ABD arşivlerinde bulduğu rapor, bir ABD diplomatının halifeliğin kaldıracağını Washington’a bizden önce öğrenip bildirdiğini ortaya koyuyor. Rapor Washington’a 25 Şubat 1924’te ulaşmıştı. Başka bir deyişle, Türkiye’deki insanların haberi olmadan bir hafta önce, Fransa ve ABD yetkilileri halifeliğin kalkacağını öğrenmişlerdi (“Aksiyon”, 13 Aralık 2010).

Bunun anlamı şudur: Batı dünyası Hilafetin kaldırılmasını Lozan’dan beri bekliyor ve istiyordu. Hilafetin kaldırıldığı haberini, dönemin 1. Ordu Müfettişi, yani Halife’nin yaşadığı İstanbul’dan sorumlu olan Karabekir Paşa’nın bile gazetelerden öğrendiğini söyleyeyim de, gerisini siz anlayın.

Halifeliğin kaldırılmasından sonra yapılan bu karikatürün alt yazısında “Darısı diğerlerinin başına” yazıyor.
İlk topta atılan Halife Abdülmecid. Diğer topların ucunda ise Patrikler ve haham var. Ancak Halifeye yeten güç, diğerlerine yetmedi.

Hakan Özoğlu’nun “Cumhuriyetin Kuruluşunda İktidar Kavgası” (Kitap Yay., 2011) adlı kitabında ilginç bir analiz yer alıyor: Ankara, 1922’de Saltanatı kaldırmış ama Hilafete ve Osmanlı hanedanına dokunmaya cesaret edememişti. Çünkü Karabekir gibi muhalif paşalar, İstanbul basını, Osmanlı döneminden kalma siyasetçiler ile Osmanlı hanedanı, Hilafeti kendilerine siper yapmışlar, onun arkasından muhalefetlerini örgütlemeye çalışıyorlardı. Muhalefet cephesinin sindirilip bertaraf edilebilmesi için Hilafetin devreden çıkarılması gerekiyordu. Daha sonra tasfiye sırası nasıl olsa diğerlerine gelecekti.

Yazar, Ankara hükümeti 1922’de muhtemelen bütün Osmanlı hanedanını yurtdışına sürme hamlesini yapacak kadar kendine güvenmiyordu, diyor. Oysa Kâzım Karabekir, daha 1922’de Hilafetin Osmanlı hanedanından alınma planını kendisinin önlediğini yazmaktadır. Gerçi o, Mustafa Kemal’in Hilafeti kendi üzerine geçirmek niyetinde olduğunu da yazar ama konumuz bu değil. Önemli olan, 1922’de Ankara’nın Hilafeti, Osmanoğullarından koparmak için siyasî bir hamle yaptığı gerçeğidir.

Hakan Özoğlu’nun nihai hükmü, Ankara’nın Hilafeti, hanedan tehdidini bertaraf etmek için kaldırdığı şeklinde. Başka bir deyişle “Hilafetin lağvedilmesindeki asıl hedef, Halifenin kendisi değil, Osmanlı hanedanıdır.”

Ancak dış dinamiğin ihmal edilmemesi ve bu nedenle konunun daha geniş bir temele oturtulması gerektiğini düşünüyorum. Bence Hilafetin kaldırılması ve laikliğe gidiş, daha Lozan’da dayatılmış, Türkiye’nin kurulmasına bu şartla izin verilmişti. Bunun, Antlaşmaya ayrı bir madde halinde konulmamakla birlikte Osmanlı Devleti’nin eski Müslümanlar üzerindeki Hilafetten gelen ayrıcalık ve haklarının geri dönülmezcesine işgalcilere bırakıldığının açıklanması, Hilafetin bu yeni dönemde gündemde olmayacağının ipucuydu.

Üzerinde Kral V. George’un 10 Ocak 1924 günü Avam Kamarası’na yaptığı belirtilen konuşmanın Türkiye’yi ilgilendiren paragrafında “Lozan onaylanır onaylanmaz yeni bir çağ açılacağı” söyleniyor.

Şimdi birileri köpürecek, biliyorum. Ancak sakin olmalarında yarar var. Zira önemli bir kişisel tanıklık ile ilk defa burada yayınlanacak bir resmi belgeye göz atmadan karar vermeseler iyi olur derim.

Önce tanıklığa bir göz atalım:

Kâzım Karabekir, 16 Ağustos 1923 günü İsmet Paşa’ya, son zamanlarda hükümet çevrelerinden duymakta olduğu din aleyhindeki fikirlerin Lozan’dan geldiği kanaatinde olduğunu söyler. Ona göre Peygamber Efendimiz (sav) ve Kur’an hakkındaki “bu tehlikeli hava” Lozan’dan esmektedir. İsmet Paşa ona 1. Dünya Savaşı’nda Macarlar ve Bulgarlar da bizim gibi yenildikleri halde bağımsızlıklarına Hıristiyan oldukları için dokunulmadığını, bizimse sırf Müslüman olduğumuz için bağımsızlığımızın ortadan kaldırıldığı cevabını verir: “Biz kendi kuvvetimizle bağımsızlığımızı kazansak bile Müslüman kaldıkça sömürgeci devletlerin ve bu arada özellikle İngilizlerin daima aleyhimize olacaklarını, bağımsızlığımızın daima tehlike altında kalacağını anlattı.”

Yeterince açık değil mi? Böylece İsmet İnönü, Müslüman kimliğimizden uzaklaşma telkininin Lozan’da yapıldığını itiraf etmiş olur.

İngiliz Milli Arşivleri’nden (National Archives) bulduğum ve ilk kez burada yayınlanacak olan bir “gizli” belge, Lozan’ın Hilafetle bağlantısını net bir şekilde ortaya koyacak nitelikte. 10 Ocak 1924 tarihinde İngiltere Kralı V. George, Avam Kamarası’na yaptığı açış konuşmasında, Lozan’ı ilgilendiren bir kanun tasarısının derhal görüşülmek üzere Parlamentonun gündemine geleceğini belirttikten sonra şu çarpıcı cümleyi sarf eder:

“Bu tasarı kabul edilir edilmez Lozan Antlaşması onaylanmış olacak ve YENİ BİR ÇAĞ AÇILACAKTIR.” (As soon as this Bill has been passed, the Treaty will be ratified, and a new era will open.) (CAB/23/46, s. 424)

Kral V. George, Lozan’ın kabul edilmesiyle İngiltere için “yeni bir çağ veya dönem” açılacağını söylerken ne demek istiyordu? Bu, Halifeden kurtuluşun bir tür müjdesi olarak yorumlanabilir mi? Net olarak bilmiyoruz. Ancak İngilizlerin, Lozan’ı onaylamak için Hilafetin kaldırılmasını bekledikleri ve Hilafetsiz bir dünyanın kendileri için “yeni bir çağ”ın açılması anlamına geleceğini düşündükleri açıktır.

Nitekim beklenen Lozan kanun tasarısı Avam Kamarası’nda Nisan 1924’te gündeme alınıp kabul edilmiş, Ağustos’ta diğer taraf devletler tarafından da onaylanarak 1924 Eylül’ünde Cemiyet-i Akvam tarafından tescillenmiştir. Bu demektir ki, Cumhuriyet’in ilk yılının dolmasına çok az bir süre kalmasına rağmen TC henüz tanınmış bir devlet değildi. Hilafet düğümü çözülünce tanınmalar da gelmeye başladı. Artık tasfiye operasyonları başlayabilirdi.

04 Mart 2012, Pazar

11 Comments

  • Ömer Faruk Çekmece

    4 Mart 2012 at 16:07

    O halde hiç kimse bizlere Osmanlı Hanedanı’nın hainlik yapmalarını gerekçe göstererek sürgün edildiğini söyleyemez.
    Bilakis Lozan’da anlaşılan konu yavaş yavaş uygulama aşamasına konulmuş ‘İlke ve İnkılaplar’ adı altında milletimize yuttturulmuştur.
    Gerçeklerin su yüzüne çıkacağı günü 4 gözle bekliyorum.
    Şuan hali hazırda Tarih öğrenimi görmekteyim. Allah bana sizin gibi gerçekleri su yüzüne çıkarabilecek gücü ve yardımı esirgemesin inşâAllah…

    Selâmun Aleyküm.

    Yanıtla
  • Türkolog

    4 Mart 2012 at 17:46

    Yazacağım yine sileceksin. Ben yazacağım sen sileceksin.
    Böyle bir yazıya bu sayfada şaşmadım, bunu itiraf etmeli.
    Yine yayınlanmayacak bu yazı; ama olsun, gönlüm rahat şimdi.

    Yanıtla
    • ahmed

      22 Ekim 2012 at 07:30

      ateist-kemalist sayfalarında müslümanlar ve kemalist olmayanlar yazabiliyorlar mı ondan haber ver bakalım önce.

  • ejder mutlu

    5 Mart 2012 at 04:53

    Mustafa bey diyelim ki bu yazdıklarınız doğru olsun… ben asıl günümüzde yaşanılan ve çok net olan tarihi gelişmeler hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyorum…mesela BOP un eş başkanı oolduğunu söyleyen başbakanın ve hükumetinin,amerika ve israilin istekleri doğrultusunda verdikleri dış ve iç politika hizmetlerini nasıl değerlendirmektesiniz?bizler yorulduk artık ”cambaza bak” oyunlarından…birazda önümüze ve geleceğe baksak… kaybetmekte olduğumuz geleceğe… nasıl olur?
    Saygılarımla…

    Yanıtla
  • tarihçi

    15 Mart 2012 at 10:57

    ejder mutlu ve Türkolog isimli yorum yazan kişiler ya yazıyı okumadılar yada öngargı gözlerini köreltmiş.

    mustafa armağan belgelerden bahsediyor.hala anlattıklarınız gerçekse diyebiliyorlar.efendim tarih demek belgeler demektir.belgelerde var olan bir şey için acaba denemez.belgelerin sahte olduğunu söylemeye çalışıyorsanız.bir belgenin sahte olup olmadığını işin ehli olanlar zaten anlar.bahsedilen arşiv belgeleri sahte olmuş olsaydı çoktan ortaya çıkardı.
    Ancak ilköğretimden beri beyinlerimiz tek bir şeye inanmak üzere programlanmış kişiler olduğumuz için çok görmemek lazım herhalde…bize anlatılmayan gerçeklerle karşılaşınca inanmak istemiyoruz veya inanmak zor geliyor

    Yanıtla
  • Polaris

    15 Mart 2012 at 22:34

    Hocam yılladır özellikle 10 yıldır Cumhuriyete yaptığınız eleştiri Osmanlının kötülenmesi yönünde fakat sizde aynı şeyi şuan Cumhuriyete yapmıyormusunuz?

    Yanıtla
    • Bilal

      26 Mart 2012 at 10:14

      sayın polaris, gerçeklerin ortaya çıkması elbet birilerini rahatsız edecek. hele ki bu gerçekler seksen küsur senedir gizlenmeye çalışılıyorsa…Mustafa Aramağan hocamın araştırmalarını yakından takip ediyorum, ama sizin dediğiniz gibi cumhuriyete bir eleştiri olduğunu düşünmüyorum. benim kanaatim, cumhuriyet tarihimizin üzerine kurulduğu yalanlar ve kasıtlı yanlışların hala doğruymuş gibi öğretilmesi…
      kaldi ki herhangi bir sistemde sorun varsa bunun serbestçe dile getirilebilmesi en ileri demokrasidir diye düşünüyrum….

  • harman

    22 Nisan 2012 at 01:05

    Burada sorun M.Armağan’da değil elbet. Yalancılar tarih boyu bu meslekten ekmek yemişlerdir. Sorun inananlardadır. Yalanları sayalım:

    – İngiltere ve müttefikler hilafetin kaldırılmasını istemişmiş…
    İngilizler 1.dünya savaşından sonra “yüce” halifeyi zaten kucaklarında tutuyor, zaten istedikleri hükümeti kurup, istedikleri kanunları çıkarttırıyor, istedikleri kişileri tutuklatıp, maltaya sürdürüp, yurdun istedikleri yerini işgal ediyor… Tıpkı bugün gibi o zaman da “özel” yetkili hakim ve savcılarına yurdun dört bir yanından vatanseverleri toplatıp hapislere attırıyor. Kurtuluş savaşı bitiminde “yüce” halife yine ingiliz(!) torpidosuna binip, pek değerli canını ingilize emanet edip ülkeden kaçıyor. Tüm bunlara rağmen İngiltere hilafetin kaldırılmasını mı istiyormuş meğer? Nedenmiş hem de? Meğer ingilizler halifeden çok korkuyorlamış. Mazallah müslümanları ingilizlerin üstüne salarmışmış.

    – Avam kamarasında yapılan gizli konuşma…
    Avam kamarası gündelik yaşamın işleyişini düzenleyen parlamentodur. Burada gizli konuşmalar, gizli toplantılar olmaz. Burada savaş kararları alınmaz. Burada üst düzey veya gizli herhangi birşey olmaz.

    – İlk kez yayınlanan gizli belge…
    İngiliz arşivleri http://www.nationalarchives.gov.uk/ adresinde yıllardır erişilebilir durumdadır. Elektronik olarak indirilemeyenler ise arşive gidip bizzat kopyasını satın alınarak erişilmektedir.

    -“Yeni bir çağın başlaması” “Hilafetin kaldırılması” demek…
    Lozan antlaşması ortadoğuda ingiltere ve emperyalizmin hesaplarını alt üst etmiş, bir ülkenin doğuşunu belgelemiş, 1.dünya savaşını kesin olarak noktalamış, emperyalizmin pençesinde kıvranan diğer uluslara örnek olmuştur. Bu elbette her taraf için yeni bir çağın başlangıcıdır. Ne demeli idi? “ya, gittik imzaladık işte kağıdı” diye geçiştirmeli miydi? Diplomasi nedir, siyaset nedir, hiç duydunuz mu? Avam kamarasında yapılan konuşma halkı da bilgilendirmek ve durumumuzu bu yeni gelişmelere göre kontrol altında tutuyoruz mesajı vermektir.

    Belgeler olmadan, olanlara atıfta bulunmadan ya da üstünkörü bir iki satır kesip biçerek “araştırmacı tarihçi”lik oynuyorsunuz. Açıkça yalan söylüyorsunuz, açıkça tahrifat yapıyorsunuz. Suç elbet sizde değil, zira dolandırıcılık sizin mesleğiniz. Suç size inanacak kadar boş ve vasıfsız nesilleri yetiştirenlerde.

    Yanıtla
  • emutlu

    24 Nisan 2012 at 16:31

    bakıyorumda mustafa bey e serzenişte bulunan tüm yazılara birileri tarafından hemen karşı taarruz misali cevaplar yağdırılmış,sanki bunları görev edinmişler… tarihçi ve diğerlerine sesleniyorum o kafanızın içindeki beyni biraz çalıştırarak cevap verirseniz sevinirim… sorum şu : batı emperyalizmi tarih içindeki politikalarını bizim gibi kısa vadede yapmaz yüzlerce yıllık planlardır ve sapma olmaz,araştırıp görebilirsiniz, böyle bir gerçek varken hilafeti kaldırmak isteyen batı emperyalizmi,bugün neden fetullah gülen e kucak açıp dinler arası diyalogu beslemekte, özellikle 11 eylül olaylarından sonra müslüman düşmanlığı bu denli tavan yapmışken,bir taraftan dinler arası diyalog ,diğer taraftan müslüman olduğu için yıllardır ab ye alınmayan türkiye … biraz destekli olsun sallarken lütfen …

    Yanıtla
  • selahattin h. özbakırcı

    27 Mayıs 2012 at 14:41

    Galilleo’nun çağında yaşadıklarını, yazılarınıza muhalefet edenlerin yazdıklarını okudukça çok daha iyi anlıyorum.Geleceğe hazırlanmak çok iyi bir geçmiş yani tarih bilgisi ile olabilir.Geçmişteki hatalardan ders almayanlar geleceklerinde bu hataları tekrar etmekten kendilerini alamazlar.Yetmiş beş yıl boyunca nesilleri gerçeklerle değil de gerçek sanılması istenilenlerle(hangi niyetle olursa olsun)konusunda bilgilendirirseniz,elbette karşılaşılacak sonuç yazılarınıza muhalefet edenlerinden bir kelime bile farkı olmayacaktır.Olanı biteni olduğu gibi tüm açıklığıyla yönettiğiniz vatandaşa aktarmadığınız da ”keser döner sap döner elbet bir gün.” İşte o zaman doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovmaktan başka yapacak hiç bir şey yoktur.Gerçekler acıtabilir olsa da,insan tarifine uygun olan bunu da kabullenebilmektir.Görüyorum ki,sizi tüm köylerden kovsalar içleri öyle rahat edecek, huzur bulacaklar ki.! Şu doğru peşinde koşan,araştıran,bulduğunda vatandaşıyla paylaşanlar olmasa, kendi doğruları ile,mutlu,mesut bahtiyar,yaşayıp gidecekler.Allah size güç kuvvet versin.Saygılarımla.

    Yanıtla
  • Veysel Karanni

    28 Temmuz 2012 at 02:31

    :)
    Mustafa Hocamın tesbitlerine muhalefet edenler cvp verirmi?
    Biz İstanbul için tek kurşun atmadan 5 yıl boyunca süren işkal sonrası, işkal kuvvetleri çekilip gittiler. Direnişte yoktu. Yıl 1923. nedenini izah edebilcek bir babayiğit varmı? Özellikle Resmi Tarih okumuşlardan cevap bekliyorum

    Lozan sonrası gelen devrimlerin asıl gerekçesi neydi? Örneğin; Arap alfebesi zormuşta onun için latin alfabasine geçmişiz! Bu mantık doğru olsaydı, Çinlilerin Latin alfabesine geçmesi gerekmezmiydi?

    Yanıtla

Bir yanıt yazın