Bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Lefkoşa’da Yeni Ercan Havalimanı’nı hizmete açacak. Cumhurbaşkanlığı uçağıyla ilk inişin gerçekleşeceği havalimanını açılışının tam da Kıbrıs Barış Harekâtının 49. yıldönümüne rastlatılması Türkiye’deki derin tarih hafızasının arzu edilen rotaya oturmakta olduğunun göstergelerinden biri olarak değerlendirilmeli.
“MÖ 1500 yılından MÖ 715 yılına kadar Kıbrıs adası Mısırlıların elindeydi. MÖ 715’te Asur Kralı Sargon Kıbrıs’ı ele geçirdi ve bu hakimiyet MÖ 58 yılına kadar sürdü. Bu tarihte Romalılar Kıbrıs’ı işgal etti. MÖ 58’den MS 656 yılına kadar Ada Romalıların elinde kaldı. Bundan sonra Ada, Arap hakimiyetine geçti ve Araplar yıllık vergi alarak önemli bir gelir kaynağına kavuştu. 1191’de Arslan Yürekli Rişar (İngiltere Kralı) Adayı işgal etti ve 1489 yılına kadar süren bir Kıbrıs Krallığı meydana geldi. 1489’da Kıbrıs’ı Venedikliler zaptetti. Ada Venediklilerin elinde iken 1571’de Osmanlı hakimiyetine girdi. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Kıbrıs muvakkaten İngilizlere bırakıldı. 1914’te ise İngilizler Adayı tam hakimiyetlerine aldı. 1960’ta İngilizler Adayı Türk ve Rumlara ortak haklar tanıyan Müstakil Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bıraktı.”
Gazeteci yazar Tekin Erer, Kıbrıs Barış Harekâtının başlaması üzerine Son Havadis gazetesine yazdığı “Zafer ordusu” başlıklı köşe yazısında yukarıdaki bilgileri paylaşıyordu (21 Temmuz 1974). Çünkü birkaç gün önce, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ın tarihinde ilk kez resmi dairelere Yunan bayrakları asılmıştı.
Kıbrıs hiç Yunanistan’ın olmamıştı. Ne antik tarihte, ne de yakın tarihte. Ama enosis istiyordu örtülü veya açık, yani Kıbrıs’ı Yunan topraklarına ilhak etmek her Yunanın mektep sıralarından beri bırakın bilincini, bilinçaltına kazınan bir millî dâvâ idi.
1961 yılından beri Kıbrıs Cumhuriyetini tanımama ve Kıbrıs’ı ilhak çalışmaları hız kazanmıştı. Peki hiç düşündünüz mü neden ilhak çalışmaları 1961 yılında başlamıştır? Bunun acı mı acı bir cevabı vardır.
Rum ve Türk taraflarının ortak temsil edildiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurmak ve Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde garantörlük hakkını tanımak uğruna varını yoğunu ortaya koyan Başbakan Menderes ve Dışişleri Bakanı Zorlu’nun idamıyla sonuçlanacak 27 Mayıs darbesi dönüm noktası teşkil eder. Bu dönüm noktası bütün dikkatimizin içeriye gömülmesine, iftira ve alçaklık kampanyalarının düzenlenmesine ve 10 yıllık iktidarının taşıdığı olanca birikimle birlikte bir adaya kapatılıp kamuoyunun 15 ay boyunca yalan dolanlarla kör ve sağır edilmesine, Kıbrıs’ta kopan kıyameti fark etmemeye yol açarak pek pahalıya patlayacaktı.
Bu dışa kapandığımız süreçte Grivas çetesi boş durmamış ve on binlerce Yunan vatandaşını gemilerle Kıbrıs’a taşıyarak adada nüfus dengesini bozmuş, 1963 yılında nihayet uyandığımızda ise atı alan Üsküdar’ı geçmişti. Bu acı gerçeği Kıbrıs’ın eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş şöyle dile getirmişti:
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihi olan 16 Ağustos 1960’tan olayların başladığı 21-22 Aralık 1963’e dek geçen zaman içinde Türkiye çok şey yapabilirdi ve durumu kurtarabilirdi. Fakat olayları izlemedi Türkiye; ve İngiltere-ABD-Yunanistan dostluğuna kurban gitti.”
İşte bu ara dönemdedir ki, buzdolabına konulan –veya öyle sandığımız- Kıbrıs davası aleyhimize gelişecek ve Makariyos inisiyatifi eline alacaktı. Oysa ikisi de idam edilen Menderes ve Zorlu 1954 yılından itibaren Ankara’nın Zir köyünde General Daniş Karabelen’e kurdurdukları TMT yani Türk Mukavemet Teşkilatı eliyle Kıbrıs’ta EOKA’nın karşılığı bir örgüt kurarak ve gizlice silah ve cephane kaçırarak Kıbrıslı mücahitleri desteklemişti.
27 Mayıs yapılınca ne oldu dersiniz?
Çok basit:
“MİT tırları” olayına çok benzer bir şekilde Kıbrıs’taki Türkleri teçhiz etmek üzere gönderilecek silahlar Mersin’de yakalanınca hepsi geri çevrilmiş; Menderes ve Zorlu sanki gizli bir ordu kuruyorlarmış da bu silahları onun için hazırlamışlar diye ağır ithamlara maruz bırakılmıştı. Tabii silahların faş edilmesinin bizim ve Kıbrıslı Türklerin değil, Yunanlar ve Rumların ekmeğine yağ sürdüğünü söylememize gerek yok. Keza Yassıada’daki yargılamalar sırasında 6-7 Eylül olaylarını yargılayacağız diye iç ipliğimizi pazara çıkaran gayretkeşliklerin de kimin işine yaradığını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Daha ne ihanetler yapıldı, anlatsam aklınız durur.
Pazar günü devam ederiz inşallah.