Sertab Erener’den Prof. Fuat Sezgin’e
Aydınlanma maceramızın geldiği noktayı görüyor musunuz? Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çatalı hangi eliyle tuttuğu bile siyasî ve millî güvenliği ilgilendiren bir ‘mesele’ haline geliyorsa artık şaşıracak pek az şey kaldı demektir.
Milli futbol takımının Dünya Kupası üçüncülüğü ve Sertab Erener’in ‘Yurovizyon’ birinciliği, bazı çevreler tarafından yıllarca bir ninni gibi anlatılan ‘Uyusun da büyüsün, modern modern yürüsün’ masalının yeni bir safhasından ibaret. Sokaklara dökülen ‘futbolist’ kalabalıkların seslerine bu defa havaalanında ‘Yurovizyon’ fatihlerini karşılamaya giden ‘popist’ karnavalcılar yankı verdi: Canhıraş ricamız “Avrupa, Avrupa duy sesimizi”, nihayet birilerince duyuldu!
Karamanoğlu’nun fermanı, artık tersine çevrilmiş haliyle yürürlüktedir: Bundan böyle ‘Yurovizyon’a Türkçe parça ile katılmak yasaktır! Katılacağımız parçada mutlaka Oryantal dansçılar ve Avrupalının görmek istediği harem fantezileri kokan figürler yer almalıdır. Hem de Oryantaller, sarışın Moldovalılardan seçilmelidir.
Aydınlığın bu kadarı da fazla değil mi? Sözler İngilizce; içeriği ‘Emret kulun olayım’, Batılı harem fantazyasının sınırlarını yırtıyor; dans Arap(?); dansçılar Moldovalı. İşte birinciyiz, daha ne istiyorsunuz?
“Pirrus zaferi”ni bilir misiniz? Hani Epir Kralı olan Pirrus, Romalılara karşı kazandığı zaferden sonra yere serilmiş bir avuç askerine bakıp, “Allah bana bir daha böyle bir zafer nasip etmesin!” demiştir ya, bizim “zafer”imiz de ona benzedi biraz. Dilimizi, kimliğimizi, hamamın namusunu Avrupalı gözlere rehin bırakarak -ancak bu şartlarla- öpülebileceğimizi görmüş olduk. Mesaj, AB içindi. Anlayan anlamıştır!
Oysa Aydınlanma macerasının öncüleri bu sonucu almak için mi yola çıkmışlardı? Batı’ya açılmak, çağdaşlaşmak bu tür ucuz başarıların mihrabında mı kurban edilecekti?
Müzikte, resimde, tiyatroda, teknolojide, felsefede, tarihte, eğitimde, şehircilikte neresine geliyoruz çağdaş uygarlık seviyesinin? O parlak nutuklarımıza rağmen adam gibi bir tek şehir vücuda getirebildik mi bugüne kadar? Ondan vazgeçtim, mevcut şehirlerimizi koruyabildik mi?
Olsa olsa dünyada bir depremde en fazla insanı katletme ödülünü verirler bize. 30 yıl var deniliyordu “olası” İstanbul depremine; süre şimdi 8 yıla indi. Felaket adım adım yaklaşıyor ama kimse ölü toprağını üzerinden silkmeye niyetli değil.
Deprem olursa İstanbul’un sadece kıyı şeridinde öleceklerin, evet ÖLECEKLERİN sayısı 150 bin kişi olarak tahmin ediliyormuş. Buna iç semtlerdekilerin sayısı dahil değil diyor uzmanlar. “Kıyamet senaryoları” ise bu rakamları milyona taşıyor.
Bu çığlıklara rağmen müthiş bir aymazlık kol geziyor ortalıkta. Ama iş ‘Yurovizyon’a gelince, aynı binlerce insan sokaklara dökülmeyi biliyor.
Öyle demeyin, diyorlar, bu başarı, Türkiye’nin yurt dışındakitanıtımına katkıda bulunacak. Güldürmeyin beni lütfen: Bir İstanbul depreminde, Allah korusun, 150 bin insan ölecek olursa, bin tane ‘Yurovizyon’ kazansanız ne yazar? Çoluk çocuğuna ev yapmayı beceremeyen bir ülkeyi ciddiye alan olur mu sanıyorsunuz?
Şuh sesi ve oryantal dansıyla ‘Dile benden ne dilersen’ (“Every way that I can” başka hangi anlama gelir ki?) diye haykıran Sertab, yine bir hokka afyon yutturmuş oldu topluma. Öyle ki, bizzat Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun hazır bulunduğu gayet ciddi bir tören bile düzenlendi, ‘Gurur duyuyoruz’ iltifatları yağdırıldı.
‘Yurovizyon’ birincimiz için mutlu bir sahne olmalıydı. Ama baş tacı edilecek insanlara randevu bile verilmezken, bir pop müzik başarısının böylesine ‘ulusal’ bir “extacy” etkisi yapması, tuhafına gidiyor insanın.
Geçen hafta bir TV kanalında Prof. Fuat Sezgin’i dinledim gözlerim yaşararak. O ne ilim, o ne irfandı öyle; ne büyük bir özgüven fışkırıyordu sözlerinden.
“Türkiye’de İslam uygarlığı hakkında büyük bir bilgisizlik var. Hayretler içerisinde kalıyorum. İslam’ın doğa bilimleri hakkında, matematikte, astronomide, fizikte, kimyada, coğrafyada, jeoloji ve mineralojide yaptıklarını neredeyse kimse bilmiyor. Biliyorum sananların bilgisi de yarım yamalak, yüzeysel. Bunu pek çok insan dinciliğin bir parçası diye görüyor. Halbuki bu bir uygarlık sorunudur” sözleriyle müthiş bir ders veriyordu.
Bilim tarihi alanında dünyadaki en büyük birkaç isimden birisi olan Sezgin, yıllar önce bir hiç yüzünden kaçırdığımız, “normal” bir ülkede asıl gurur duyulması gereken âbide şahsiyetlerden.
Almanya’da 40 yıl boyunca İslam ve Türk bilim tarihinin kaynaklarını dünyaya tanıtmak için insan-üstü bir çaba sarf eden Sezgin, yakınlarda yeni bir çalışma yaptı ve İslam bilginlerinin kitaplarda kalan 800’den fazla teknik icadını gerçeğe dönüştürdü.
Ne acıdır ki, Sezgin hoca bu sergiyi Alman ve Fransız devlet başkanlarının himayesinde yapacakmış! Bu ayıp bize yeter de artar!
Çatal-bıçak, Dünya Kupası, ‘Yurovizyon’, bilim.
Sahi “Cumhuriyetin temeli ilimdir, fendir” diyen Atatürk’ün koltuğunda oturan zat, Fuat Sezgin’i tanır mı dersiniz?
Do you want Search?
Random Post
Search