Tecavüz ve feminizm
Feminizm, kadın sorunlarını ayağı yere basan sorunlar olmaktan çıkarıp, sulandıran, uçuklaştıran ve tehlikesizleştirip uysallaştıran, giderek evcilleştiren hareketin adıdır.
Feminizm, sanki kadınlara ait özel bir alan, dokunulmaz bir kutsal çember haline gelmiş bulunuyor bugün. Bu “kutsal akım” aleyhine söz söylenmesi, hele hele benim gibi bir haddini bilmezin (üstelik “erkek”!) kalkıp ulu orta ahkam kesmesi, temel argümanlarını sorgulamaya açmaya kalkışması hiç affedilir bir şey değildir. Çünkü feminizm, satışından, pazarlamasından, reklamından birçok kadın yazar ve onların yedeğinde birçok erkek yağdanlığın rant yediği dokunulmazlık statüsüne, yani tabuluğa yükselmiş bir ulu alandır bugün. Medyada, kamuoyunda, edebiyatta feminizm ve kadınlar hakkında söze “euzü” çekmeden, feminizme imanını ikrar etmeden söze başlayanların -benim gibi bedhahların!- vay haline!
Tecavüzü tartışamazsınız mesela soğukkanlılıkla bir feministle. İnsanlık tarihinin o hor gördükleri dönemlerinde kadınların erkek saldırganlığına karşı tecrit edilmelerini kadınların aşağılanması şeklinde algılayıp algılatanlar, flört eden gençleri alabildiğine serbest bırakıyor, neredeyse aynı yatakhanede karma olarak kalmalarını savunuyorlar; öte yandan bu durumda kızların hangi tehlikelere maruz kalacaklarını tartışmaya kalkanları ise doğduklarına pişman ediyorlar; ne gericilikleri kalıyor bu insanların, ne erkek egemen düzene uşaklık ettikleri. Ne de olsa düşman (erkek) kamptadırlar, dolayısıyla ateşle barutun yan yana duramayacağını söyleyen bu çağ dışı (!) kişiler, gençlerin birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğine kim oluyorlar da karışıyorlar? Ne hadlerine! Ancak “müsait ortamlara” kendi elleriyle sürdükleri kanı kaynayan gençler, flört esnasında yarı zorlamalı cinsel ilişkiye (date rape) kalkışınca da “Vay hain, buldun zavallı kızı, tepesine binersin değil mi?” deyu kazan kaldırıyorlar. Yahu perşembenin gelişi çarşambadan belli değil miydi?
Tecavüz örneğini şunun için verdim: Kadın-erkek ilişkisinin bu en “yabanıl” aşamasında erkeğin kendisini iradesiyle dizginleyemeyeceğinden adları gibi emin olan geleneksel toplum mensupları, evlilik yanında namus, iffet, masumiyet, bekaret gibi kavramlarla örmüşlerdi cinsler arasındaki ilişkinin dokusunu. Erkekle kadın arasında bariz bir mesafe bırakmayı, her iki cinsi ancak meşru nikah dairesinde bir araya getirmeyi öngören geleneksel tedbirler feminizmin nezdinde tamamen lüzumsuz hatta zararlıdır. Oysa “Toplum” diyor Camille Paglia, “kadının tecavüze karşı korunması içindir”. Halbuki feminizm, cinsiyetin toplum tarafından kadınlara dayatıldığını ve kadınların bu yüzden ezildiklerini söyleyerek toplumu düşman ilan etmektedir. Yatıp kalkıp gençlere bunu telkin eden feministler, kadınların tecavüzün mahiyetinden bihaber ve sonuçta ona karşı korumasız kalmalarına zemin hazırlamaktadırlar. Olan, tabiatıyla, özgürleştirildiği iddia edilen ve toplumun koruma kalkanından çıkartılan genç kız ve kadınlara olmaktadır. Böylece kadınlara özgürlük vaadiyle yola çıkan feminizm, tecavüzü tartıştırmayarak gerçekte temsil ettiğini, haklarını koruduğunu iddia ettiği kadınlara yapmaktadır en büyük kötülüğü.
Diyeceğim, gerçekte bir özgürleşme (emancipation) hareketi olarak başlayan feminizmin dönüp dolaşıp geldiği nokta, kadınların erkeklerin dünyasında savunmasız ve çaresiz bırakılması olmaktadır. Üstelik “yumuşaklık” gibi erkeğin dünyasında kadına pek çok boş alan yaratan bir özelliğini kaybetmekte, eril zincirlere tutunarak ayakta kalmak seçeneği dışında pek bir şey bırakılmamaktadır kadına.
Bu yüzden feminizmin eleştirel bir yeniden değerlendirmesini acilen yapmak durumundayız. Özellikle Türkiye’de iyiden iyiye sulandırılmış bulunan feminist jargonun sınırlarını genişletip Amerika ve Avrupa’da, yalnız oralarda mı, mesela Hindistan’da da kadınların modernleşme yolunda edindikleri tecrübeleri dayanak yaparak yeni bir kadınlık yorumu geliştirebilmeliyiz.
Bir 21. yüzyıl feminizmi, cinsleri feminizmin yaptığı gibi birbirine yabancılaştırmayacak, onları birbirinden soğutmayacak, yabancılaşıp düşman haline getirmeden cinslerin bir araya gelebilmesine imkan tanıyacak bir genişlikte olmalıdır.
Kısacası, olacaksa eğer, 21. yüzyıl feminizmi, Paglia’nın deyişiyle erkekleri de kuşatacak kadar hazımlı olmalıdır.