Şaka değil, o mahkeme ölüm-kalım hükmünü
veriyordu. Hem temyizi filan da yoktu. “Git!”
dedi miydi şipşak âhireti boyluyordun.
Halikarnas Balıkçısı[i]
TC devletini kurmak ve devrimler yoluyla ülkeyi modernleştirmekle övünen CHP’nin şimdilerde pişkince üste çıkmaya çalıştığı hususlardan biri de ülkede mevcut bütün kesimlere uyguladığı baskılar ve faşistçe hizaya getirme uygulamalarıdır. İslamcı İskilipli Atıf Hoca’dan liberal Maliyeci Cavid Bey’e kadar İstiklal Mahkemelerinde asılanlar dizisini Ali Şükrü Bey’den Sabahattin Ali’ye kadarki faili meçhuller takip eder, oradan Said Nursi’den Nazım Hikmet’e ve “tabutluk” adı verilen daracık hücrelerde tırnakları çekilerek işkence edilen Türkçülere bağlanır. Dersim katliamlarını, Boraltan faciasını ve Van’ın Özalp ilçesinde yaşanan “33 kurşun” skandalını sadece ismen zikretmek bile o tarihlerde bu ülkede nasıl dehşetli bir karanlık dönem yaşandığını ortaya koymaya kâfidir.
İşte bu Tek Parti idaresinde bir de fazla öne çıkmamış bulunan minör zulümler yaşanmıştır. Hasan İzzettin Dinamo, Orhan Kemal, Kemal Tahir ve Aziz Nesin gibi solcu; Necip Fazıl, Said Nursi, Sinan Omur ve Osman Yüksel Serdengeçti gibi İslamcı/mukaddesatçı; Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan ve Tahsin Aydemir gibi milliyetçi isimlere oldukça renkli bir geçit resmi yaptırmak kolaydır. Bunların içerisinde sonradan “Halikarnas Balıkçısı” ismiyle meşhur olan Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın başına gelenler Cumhuriyetin henüz ikinci yılında yaşanması ve sudan sebeplerle nice yazar-çizerin okka altına gittiğini göstermesi bakımından ibretliktir.
Şimdi nasıl bir dönemde yaşandığını belgeleyen birkaç belgeyi beraberce görelim:
Basın nasıl susturulurdu?
4 Aralık 1945’te Tan gazetesi matbaasının CHP örgütü tarafından yönlendirilen “gençler” tarafından basılıp taşlanması ve makinaların parçalanması hadisesi sırasında sıkıyönetim savcısı bulunan Kâzım Alöç, hadiseden 22 yıl sonra Yeni Gazete’ye “İfşa ediyorum” başlığıyla yaşadıklarını anlatır. Hem Tan baskını olayını, hem de o yılların tek partili CHP’sinin kirli marifetlerini içeriden bilgi ve belgelerle ifşa edişi mevzumuza da ışık tutacak niteliktedir. İşte Savcı Alöç’ün Yeni Gazete’de 13 Nisan 1967 günü yayınladığı yüz kızartıcı belgelerden biri.
Şimdilerde sol ve laik kesimin “karıncaezmez aydınlanmacı” ilan ettiği zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in de içinde bulunduğu bir kurul Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na bir rapor sunmuştur. Rapora göre Hasan Âli Yücel ve arkadaşları[ii] müthiş bir basın özgürlüğü manifestosu vermişler(!). Şöyle yazmışlar:
“Kısaca iç durumlarını tespite çalıştığımız mecmualardan Yürüyüş ile Yurt ve Dünya isimli ikisi sol temayüllü, Gök-Börü, Türk Yurdu, Çınaraltı, Akbaba ve haklarında tafsilat arzına (ayrıntı vermeye) lüzum görmediğimiz Millet[iii], Çığır ise sağ temayüllüdürler.
Solların vaziyeti emniyet teşkilatımızca adım adım takip edilmiş ve propagandaları açık bir safhaya gelince Örfi İdare (Sıkıyönetim) Komutanlığı tarafından kapatılmak suretiyle asgari hadde (minimuma) indirilmeğe çalışılmıştır.
Yazı yazanlardan bir kısmı Örfi İdare Komutanlığı tarafından İstanbul hududu dışına çıkarılmış ve zararlı neşriyata tekrar teşebbüsleri fiili olarak men edilmiştir. Bunlardan bir kısmı halen mahkûm ve mahpustur.”[iv]
Sonuç: Sol da sağ da devletin vizörü altındadır ve tehlike arz ettiğinde müdahale edilmektedir.
Tek Parti devrinin basın özgürlüğüne son bir misal olarak Savcı Kâzım Alöç’ün ifşaları arasında neşrettiği şu belgeyi de aktarayım:
“Küllük mecmuası sahip ve neşriyat Müdürlüğüne
Sahibi bulunduğunuz Küllük mecmuasının Dahiliye Vekâletinin (İçişleri Bakanlığının) emirleriyle bu günden itibaren kapatılmış olduğu tebliğ olunur.
Emniyet Müdürü
Muzaffer Akalın
İmza”
Kapatıyorum… kapattım. O kadar.
Kimin haddine düşmüştü itiraz etmek?
Bu arada basına verilen iki muhtırayı göz ardı etmeyelim. İlki 1942 yılında veriliyor. Uyarının çift hilalli olması ne denli “gizli” tutulduğunu gösteriyor. Sinan Omur’un Hür Adam gazetesi belgeyi ancak 1950’li yıllarda yayınlayabiliyor.
Ne yazıyor 651 sayılı ve 24 Temmuz 1942 tarihli talimatnamede:
“Gazetelerimizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis (bahseden) bazı yazı, mütalaa, ima ve temennilere rastlanmaktadır.
Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihî, gerek temsilî ve gerek mütalaa kabilinden olan her türlü makale, bent, fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi (kaçınılması) ve başlanmış bu kabil tefrikaların en çok on gün zarfında nihayetlendirilmesi rica olunur.
Matbuat Umum Müdür Vekili
İzzettin Tuğrul Nişbay
Diğer muhtıra ise 1943 tarihli. Zamanın Basın Genel Müdürü Vedat Nedim Tör’ün bir gazeteciye gönderdiği anlaşılan şu tarihsiz (muhtemelen 1943 yılına ait) uyarı mektubunu yine beraberce okuyalım:
“Muhterem Efendim,
Mektubunuzu aldım. Biz, her ne şekil ve suretle olursa olsun, memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına, ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücude getirilmesine taraftar değiliz.
Zatı âlilerinin herkesce de müsellem olan ilim ve faziletinize hürmetkârız. Ancak günün bu kabil neşriyata tahammülü olmadığını siz de takdir edersiniz.
Bilvesile saygılarımı tekrarlarım, Efendim.
Matbuat Umum Müdürü
Vedat Nedim
İmza”[v]
Tek kelimeyle emir demiri keserdi o karanlık devirde. Sus denildi mi susulması gerekirdi. Aksi halde süresiz kapatma ve tutuklanma, gözaltına alınma, aylarca tutuklu kalma gibi zorbaca muamelelere hazır olmak gerekirdi.
Bir sonraki yazımızda ele alacağımız Halikarnas Balıkçısı’nın başına gelenler bu muhataralı basın ortamında yaşanmıştı işte.
[i] Halikarnas Balıkçısı, Mavi Sürgün, 28. basım, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2018, s. 72.
[ii]CHP Yönetim Kurulu üyesi Hasan Reşit Tankut, Basın Genel Müdürü Selim Sarper, Emniyet Genel Müdürü Osman Sabri Adal, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Müdürü Naki Yücekök ve Basın Genel Müdürlüğü İç Basın Müdürü Servet İskit kuruldaki diğer isimlerdir.
[iii]Cemal Kutay’ın 1940’lı yıllarda çıkardığı haftalık dergi.
[iv]Aktaran: Çetin Yetkin, Siyasal İktidar Sanata Karşı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1970, s. 37.
[v]Yetkin, ibid.
04.05.2023, muzakerat.com