Terörün mantığı
Dünkü gazeteler uzun bir aradan sonra yine “Hain saldırı” manşetini atmıştı. Çarşamba günü öğle vakti, Tunceli’nin Pertek ilçesi’ne bağlı Derekenarı Köyü yakınlarında, terör örgütü PKK militanları, köy minibüsünü durdurup içinde bulunan 12 kişiyi araçtan indirmiş ve yere yatırıp kurşun yağdırmışlar üzerlerine.
Sonuç, 9 ölü, 1’i ağır olmak üzere 3 yaralı. Bir korucuyu da, yazılanlara göre, esir almışlar.
Bu masum insanların hunharca katledilmesini kınıyor, ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Fakat bu olayda asıl dikkatinizi çekmek istediğim nokta başka. ZAMAN’daki habere göre yaralılardan 18 yaşındaki Keziban Söylemez şunları anlatmış: “Arabanın içinden herkesi indirdiler… Daha sonra bize örgütün propagandasını yaptılar. Bir yere dizerek üzerimize kurşun sıktılar. Ben ölü numarası yapıp onlarıngitmesini bekledim…”
Altını çizdiğim cümleye dikkat etmişsinizdir. İnsanları kurşuna dizmeden önce onlara propaganda yapmışlar!?
Niçin? Hangi “mantık” gereği? Anlamak mümkün değil.
Nasıl olsa birazdan dünya değiştirecek insanlara örgütünpropagandası niye yapılır? Az sonra dağıtacakları beyinleri neden yıkamak isterler? 90 yaşındaki pir-i fani Rıza dedenin kafasınakurşunlardan önce kelimeleri çakmak için mi? Yoksa öbür dünyada işlerine yarayacağını düşündüklerinden mi?
Terörün mantığı olmaz. O, normal mantığımızlaalgılayamayacağımız bir gerçeklik alanı kurar kendisine. Ve o alan dahilinde bir fasit daireye sıkışıp kalır.
Aslında mantığı vardır terörün de, bildiğimiz türden değildir. Onun mantığı, propagandanın her şeyden üstün ve öncelikliolduğu davasına dayanır. Can, kan, namus, ahlak.. bir cinnet mantığının mezbahasında kurban edilir.
Ne var ki bu mantık terör örgütlerine mahsus değildir. Zaman zaman devletin de çetelerin, örgütlerin eline geçtiği, onların aleti haline geldiği malumumuzdur. Böyle zamanlarda devletin teamülleri tırpanlanır, kanunları askıya alınır, insan haklarıalabildiğine ihlal edilir.
Bilir misiniz ki, rahmetli Adnan Menderes, idamından hemen önce prostat olup olmadığını kontrol için doktorların önüne yatırılmış ve hayalarından muayene edilmiştir! Düşünün, biraz sonra idam edilecek bir insan, bu devlete 10 yıl başbakan olarak hizmet etmiş bir devlet adamı, prostat bahanesiyle en ağır manevi işkencelerden birisine tabi tutulmuştur. (Sayın Besim Tibuk bu olayı atlatırken tüylerim diken diken olmuştu, açık söyleyeyim, şu anda da aynı ruhi ezilmeyi yaşıyorum.)
Bununla da kalınmamıştır, idam edildikten sonra -hukuk gereği– ölen kişinin ‘kim olduğu’, yanlış okumadınız, Adnan Menderes’in kim olduğu -idam edilenin o olup olmadığı – şahitler huzurunda tespit edilmiştir. Yani bütün memleketin tanıdığı bir sabık başbakanın “kimlik tespiti” cesedi darağacında sallanırkenyaptırılmış ve belgeler imzalanıp mühürlenmiştir.
Görüyor musunuz mantığı? Görüyor musunuz hukuku?
İşte “terörün mantığı” dediğim bu.
Karşısındakinin birazdan ölecek olması, bu mantık sahibinin umurunda değildir. Onun için yapacağı propaganda, uygulayacağıeziyet önemlidir .
Öyle bir eziyet ve propaganda ki, ölümün keskin kılıcı bile onu silemiyor!
Hür tefekkürün kaleleri
“GERİCİLİK” NEDİR?
Dergiler her zaman kitaplardan daha canlı, daha cıvıl cıvıldır. Yazanların nefesi sıcaktır henüz, gündemin ıtırı tüter mürekkeplerinden. Kültürün nabzı orada atar; oradan havalanır kitaplar, kuşlar gibi tefekkür ummanına.
İşte Doğu Batı dergisi de bu dergilerden birisi. Üç ayda bir yayınlanan bir düşünce dergisi Doğu Batı. Her sayısı bir dosya; bir kitap neredeyse. Daha önce “Devlet” ve “Doğu ve Batı” adlıdosyaları yayınlayan derginin üçüncü sayısı “Gericilik” konusuna tahsis edilmiş.
Gündemimizden neredeyse bir asırdır hiç düşmeyen bu kavram çeşitli yönlerden irdeleniyor dergide; hem de yetkin kalemlerden… Kimler mi? Birkaç isim saymam yeterli olur sanıyorum: Nuray Mert, Mehmet Ali Kılıçbay, Ömer Laçıner, Ahmet İnam, Mehmet S. Aydın, Halil Inalcık, S. Seyfi Ogün , Ahmet Arslan…
Dergide ayrıca muhafazakarlık, hilafetin kaldırılması, İslam ve demokrasi gibi konulara da yer verilmiş. Kalıcı, geleceği parlak bir dergi Doğu Batı.
Kendisini tanıtma problemi her derginin başında olduğu için burada irtibat telefonunu ve adresini vermek istiyorum. Dileyenler bu numaradan arayıp temin edebilirler: (0312) 362 93 07. Adres: Sakarya Cad. No: 17/56 Kızılay/Ankara
İktibas
BEYAZ EV
Gözlerimin önünde hep aynı beyaz ev.
Her dağ yamacına kurduğum,
Beliren her su kenarında,
Pembe damlı, yeşil pancurlu, balkonlu,
Balkonuna tırmanan sarmaşık.
Gece, pencerelerinden sızacak ışık,
Kışın tütecek bacası.
Kapıyı ittiğinde çalacak bir çıngırak.
-Duyuyorum o sesi şimdiden, berrak-
Geçeceğin yol, çıkacağın üç basamak,
Ellerinden sıyırıp atacağın eldiven,
Her halin, gülüşün, kokun, bütün ruhunla sen!
Ah, bütün bir ömür bırakmayacağım el
Okşayacağım saç, dinleyeceğim ses,
Bakmakla doymayacağım yüz…
Açık pancurlardan o gün dolacak gündüz,
O günkü hava,
Bir kapıyı açman, dolaşman sofada.
Şaşıracağım: Böyle gezinen kim?
-Evim! Evim!.. Ellerimle asacağım
Camlarına perdelerini.
Yatak odasında düşüneceğiz bir an
İki kişilik karyolanın yerini…
Yatak odamız, yemek odası, kiler,
Raflarında ellerinle yapılmış reçeller.
Karşı karşıya oturacağımız sofra,
Sürahide ışıldayan su,
Yazın, rüzgara koyacağımız testi;
Senin yatacağın öğle uykusu…
Sararacak bir yandan çardaktaki üzümler,
Kâh esecek rüzgar, kâh dinleyeceğiz yağmuru,
Kâh karlarla bembayaz kesilecek çimenler.
Hep geçireceğiz içimizden:
Hayat beraber, ölüm beraber..
Şu göklerin altında,
Olacağız, o kadar bahtiyar
Ki çıkıp mezarlarından annemiz, babamız da,
Beyaz evimize yerleşecekler,
Uzun kış geceleri onlar da aramızda
Göz göze bakışacak, mangalı eşecekler…
Ziya Osman Saba (1942)