• Home
  • Genel
  • “Yunan mucizesi”nin çöküşü

“Yunan mucizesi”nin çöküşü

“Yunan mucizesi”nin çöküşü 
Kurgu, günümüzün gözde kelimelerinden. ‘Kurmak’tan geliyor. Tasarlamak, icat etmek ve kurmak. Bunların teknik ve teknolojide geçerli olduğunu düşünürdük hep. İnsan yapısı olan aletler insan icadıdır; ama tabiat ve toplum hakkında bize bilgi veren bilimler kesindir, konularını tam bir şeffafiyet içerisinde bize yansıtan doğruluğundan şüphe edilemeyen olgulardır.

Tarih de bir zorunluluk (determinizm) içeriyordu yaygın pozitivist telakkiye göre. Fakat özellikle Fransız ilim adamlarının kurduğu Annales Tarih Okulu’nun çabaları bu bakışı tepetaklak etmeyi başardı. Artık tarih bir kurgudur. Her neslin yaptığı bir tarih vardır ve bu, o nesillerin çıkarları, egemen ilgileri, ideolojisi vs. ile kopmaz bir bağlantı içindedir. Benedict Anderson’ın Hayali Cemaatler adlı çığır açan çalışması mesela “millet” olgusunun “milliyetçilik” ideolojisinin eseri olduğunu, milliyetçilik ortaya çıkartıncaya kadar -bugün kullandığımız anlamda- “milletler”in var olmadığını öne sürmektedir. Bu, milletin ideolojik bir inşa, bir kurgu olduğundan başka bir anlama gelmiyor.

Haddizatında toplumu anlamaya yönelmiş olan sosyal bilimlerin de bir inşa olduğunu söyleyen Wallerstein, 1850-1945 döneminde bugün bildiğimiz “sosyal bilimler”in nasıl disipline edildiğini açıklıkla ortaya koyuyor. Sosyal bilimler bir yandan “toplum”u inşa ederken, öbür yandan da “sosyal bilimler”i meşru birer bilim düzeyine yükseltecek çabalar içinde olmuştur.

Tarihin bir inşa (kurgu) olduğuna en çarpıcı örneklerden birisi de, Martin Bernal’in Black Athena’sı (“Siyah Athena”). Bernal bir Çin tarihçisi iken, ilgisi zamanla Yunan (Grek) medeniyetine ve onun Afrika ve Asya’daki köklerine yöneliyor.  Araştırdıkça görüyor ki, bugün bütün medeniyet tarihlerinde tadından yenmeyen iltifatlarla sözü edilen “Yunan mucizesi” bir efsaneden, hem de 1840’li, 1850’li yıllardan geriye gitmeyen Avrupalı bir inşadan ibarettir.

İddialarının en büyük delili, bizzat Yunanlılardır. Tarihçi Herodot’tan sair Homer’e, Eflatun’dan Tukydides’e kadar birçok kaynağa başvuran Bernal, onların Yunan medeniyetini öncekilerden, özellikle de Mısır ve Fenike’den tamamen bağımsız, özgün bir oluşum olarak görmediklerini, hatta medeniyetlerinin menşeinin Mısır ve Fenike’den geldiğinin pekala bilincinde olduklarını gösteriyor. Hatta ünlü geometrici Oklid’in neredeyse ömrünün tamamını Mısır’da geçirdiğini de ilave ediyor.

Bu durumda iki Yunanistan modeli çıkıyor karşımıza. Birincisi, Kadim Yunan’ın kendisi, ikincisi de 19. yüzyıl ortalarında özellikle ırkçı ve romantik hareketler tarafından icat edilen Yunan mucizesi. Bu ikisinin dikkatle ayırt edilmesi gerektiği kanaatinde Bernal.

Dikkat edilirse sadece bir ihkak-ı hakk, doğrunun sahibine iadesi türünden bir akademik çabanın ürünü değil bu çalışma. Aynı zamanda ve belki de daha evrensel ölçekte, Avrupa (ve Batı) medeniyetinin çocukluk dönemi diye anılagelen Yunan medeniyetinin aslında Doğu medeniyetinin (Asya ve Afrika’nın) bir çocuğu olduğunu ortaya koymayı amaçlıyor. Bu da Batı medeniyetinin temellerinden birinin binanın altından çekilip alınması anlamına geliyor. Eğer o çok şişirilen ‘Yunan mucizesi’, Doğu medeniyetlerinin bir uzantısı ise arkeolojiden sanat tarihine, siyasi düşünceler tarihinden felsefe ve bilim tarihine kadar bütün medeniyet tarihlerinin ve onun üzerine kurulan bilimlerin tarihlerinin yeniden yazılması gerekecektir.

Bize öğretilen tarihin bir kurgu olduğuna bundan güzel bir misal bulunamaz herhalde.

Bir yanıt yazın